TUİK’in
Güvenlik Birimine Gelen veya Getirilen
Çocuklar (2010) yayınında, “sokakta yaşayan çocuk” ve “sokakta çalışan çocuk”
olarak iki farklı kategori ele alınmış.
Tablolardan,
sokakta yaşama nedeniyle emniyet birimlerine getirilen çocuk sayısının, 2008
yılında 20 (19 erkek, 1 kadın), 2009’da 16 erkek, 2010’da ise 39 (33 erkek, 6
kadın) olduğunu okuyoruz. İvme artışta...
Sokakta
çalışan çocuk sayılarımız ise; 2008 yılında 3.632 (3.129 erkek, 503 kadın),
2009’da 3.579 (3.078 erkek, 501 kadın), 2010’da
2.768 (2.352 erkek, 416 kadın) dağılımlı.
Ciddi bir düşüş var...
Buraya
kadar olan veriyi nasıl okumalıyız sorusunun cevabı başka bir yazı konusu olur.
Tabloları okumaya devam ettiğimizde karşımıza çok önemli bir başka husus ortaya
çıkıyor.
2010’da,
“sokakta çalışan çocuk” kapsamında emniyet birimlerine getirilen çocukların yaş
gruplarına göre dağılımı; 1.091 erkek ve 216 kadın 11 yaş altı, 946 erkek ve 142
kadın 12-14 yaş aralığından, 314 erkek ve 58 kadın 15-17 yaş aralığından, 1 erkek
çocuğun ise yaşı bilinememiş.
İstanbul,
Adana ve İzmir illerimizde emniyet birimlerine getirilen “sokakta çalışan çocuk”
sayıları diğer illere göre büyük bir ara farkla önde.
“Sokakta
yaşayan çocuk” sayılarımız; 5 erkek 11 yaş altı, 8 erkek 12-14 yaş ve 3 erkek
15-17 yaş.
Yaşları
arttıkça, çalışan çocuk veya yaşayan çocuk sayısında azalma görülmesinin
nedenleri arasında; gençler iyi saklanıyor, büyük gösteriyorlar, resmi çalışma
yaşına geldiklerinden istihdam ediliyorlar, kaçak çalışabilecek fiziksel ve
zihinsel kapasiteye eriyorlar, vs sayılabilir.
Dikkat
çekmek istediğim, temel eğitimde olması gereken, resmen çalıştırılması yasak
olan yaşta 2.395 çocuğa sokakta çalışırken rastlanmış olmasıdır.
Bu
veriyi önyargılı okursak, aileler çocuğu istismar etmekte ve onları
sömürmektedirler, aileleri cezalandıralım diyebiliriz, diyoruz. Bu yanlış...
2010
yılında emniyet birimlerine sokakta çalıştığı için getirilen çocukların
akıbetini sorguladığımız tablolar bize, toplam 2.768 çocuktan 2.289’unun
ailesine, 438’inin sosyal kuruma teslim edildiğini anlatıyor.
Çocuk
istismarında “0” tolerans bizim sistemimize yerleşemeyecek bir lüks gibi görülüyor.
Çocuğun yüksek yararı ilkesi, kapasite gereği mazeret olarak kullanılıyor
olabilir, olmayabilir de.
Diğer
taraftan Kurum’dan kaçan çocuk sayısının 868 olduğu da gerçekler arasında yerini
almış.
Bu
verilerden ne anlamalıyız?
Veriler,
çoğunluk olguda çocuğun sokakta çalışması dışında ailenin çocuğuna karşı istismarcı
olmadığına işaret ediyor ki çocuklar ailelerine teslim edilmiş.
Sorunun
çözümünde, yoksullukla mücadele Devlet’in temel mücadele alanı gibi duruyor.
Çocuk
yoksulluğu ile mücadele kapsamında ise aileye maddi yardımlarda bulunmak tek
başına pek anlamlı değil. Çocuğun fiziksel ve zihinsel gelişimi için sosyal,
kültürel ve sportif alanlarda yerel yönetimlerin temin edeceği ücretsiz hizmetlere
eşit ve kolay ulaşımın sağlanması da çok önemli.
Çocuk
yoksulluğu dediğimizde, bunun sadece çocuğun gününü yaşatmak olmadığını, çocuğu
yarınlarına yani yarınlarımıza hazırlamamız gerekliliği de anlam kazanıyor.
Son
söz olarak, sokak çocuğu sorununun, risk altında bulunan çocuğun önceden tespit
edilerek sosyal içerilmesi ile çözümleneceğini söylesem...
Risk
altında bulunan çocukları tespit etmede eğitimcilere büyük görev düştüğünü
söylesem...
Risk
altında olduğu tespit edilmiş çocukların yoksunluklarının giderilmesinde
belediyelere büyük görev düştüğünü söylesem...
Çocuklarımızı
ne yapıp edip içerecek miyiz?
Yoksa,
bırakalım onları sokaklar mı kapsın?..
Yorumlar