INDIGOYUM ya Sorguluyorum İşte

09 Nisan 2007

Çocuğumu yetiştirirken hiç zorluk çekmedim diyeniniz var mı? Eminim yoktur. Ben de çok zorluklar çektim ve artık genç anne olmanın rahatlığı ile kariyerime ve kendime sınırsız zaman ayırabiliyorum. Genç anne olmayı herkese tavsiye ederim. Özellikle bir hanım olarak çocuk olduktan sonra nerden baksanız en az bir beş yıl ne kendiniz kalıyorsunuz ne de kariyeriniz. Karı-koca ilişkiniz farklı nedenle pekişmeye başlıyor ve sevgililikten ziyade sağlam bir ortaklığa dönüşüyor. Çocuk odaklı yaşamaya başlıyorsunuz. Çocuğunuzun ileriki yaşlarında ise aklınız hep çocuğunuzda kalarak, işlerinizi onun rutinine ayarlayarak devam ediyorsunuz. Enerjinizin tükendiğini, bazen başaramayacağınızı hissediyorsunuz. Tamamen annelik içgüdüsü ile sevdiğiniz, aşık olduğunuz oğlunuz/kızınız sizden farklı karakterde, farklı dürtülerde olabiliyor. Bir yetişkinde asla tolere edemeyeceğiniz bazı davranışlarını eğlenceli bulmak için samimi çaba harcıyorsunuz. Bazen tolere etmek zordur. Ancak, dramatik farklılığa rağmen aşkınızın gözü kördür. Çocuğunuzu çok seviyor ve ona tapıyorsunuz. Bunları otuzlu yaşlarda yaşarsanız sizin yerinize çalışacak çok daha genç olanlara kariyerinizi kaptırabilirsiniz, fiziksel ve ruhsal olarak çökebilirsiniz. Ben kendimi şanslı ilan ediyorum ve düşünceme göre anne olmak için 30 çok geç.
Peki çocuk yetiştirirken hiç zorluk çekmedim mi? Hem de nasıl. Canım oğlum bir üstün (gifted child) çıktı. Gelişimi hem benim hem de kendisinin açısından çok zor geçerken gezmediğim psikolog ve psikiyatrist kalmadı. Her biri ayrı şeyler söylüyorlardı. Şunu şöyle yapın, bunu böyle yapın. Tamamen serbest bırakın veya sakın ödün vermeyin... Hiçbiri oğluma ulaşamadı. Ben de araştırmaya başladım. Karşıma neler ve kimler çıktı. Bir INDIGO çocuklar vardı bir de KRİSTALLER. 1993’den bahsediyorum. INDIGOlar agresif aydınlanmış çocuklar, KRISTALLER ise sakin mizaçlı olan aydınlanmış çocuklar. Çaresiz kalınca her tarafa el uzatıyorsunuz. Acaba bu sefer doğru teşhis mi? Tedavi mümkün mü?   
INDIGO çocuklar kalıbı/ayrımcılığıbelli; Kendisini aşırı değerli bulur, düzene ve otoriteye karşı duruşu vardır, sorumluluk almakta zorluk çeker, dikkat toplamakta ciddi problem yaşar, topluma ayak uyduramaz, spiritüel yetenekleri vardır. Onlar dünyayı kurtarmak için yaratılmışlardır ancak uzaylı değillerdir. “İndigolar homosaphien neslinden sonraki nesildir. İndigolar dünya gezegeninin titreşimini yükseltmek için buradalar. Onlar yükseliş için aydınlanmayı getirenlerdir (Indigo Dergisi).”
Eyvah ki ne eyvah... Geçtiğimiz yıl meşhur MARDUK olayı da bu çocukların enerjisi sayesinde atlatılmış. Yoksa bu gezegenin dünyaya çarpması kaçınılmazmış.
Bana da yardım eli (!) uzatan bu grup, çocuğumu kitaplarının sözcüsü yapabilecekleri vaadinde bulunmuşlardı. Tüm dünya oğlumu tanıyacak ve o müridleriyle özdeşleşerek mutlu bir hayat yaşayacaktı. Takipçileri olacaktı ve dünyayı kurtaracaktı. Ben ne kadar şanlı bir anneydim ki böyle bir çocuk doğurmuştum. Ellerim öpülmeliydi. Sınırsız sayıda yabancı uzman Türkiye’ye geldi ve her birine 150 ile 500 $ arası para ödeyerek seminerlerine katıldım. Canım çok istemesine rağmen aklımı bir türlü kaptıramadım. Oysaki, “evet işte budur” deyip kaderime razı olmak ne kadar kolay ve/fakat cahilce olurdu. Aklımı başıma eşim getirdi, “Baksana şunun gözlerine, cin gibi bakıp duruyor. Diğer çocuklardan zeka seviyesi nedeniyle farklı ve sosyalleşemiyor. Senin kalıplarına uymuyor, o kadar. Onu anlamaya çalışmak yerine kendini rahatlatmak için bir kalıba uydurmaya çalışıyorsun. Çok bencilsin, çocuğa zarar veriyorsun.” lafı kafama ve kalbime yumruk gibi indi. Hemen vazgeçtim ve mutlu sona ulaştık. Oğlum artık özgür ruhlu, el becerileri olan, sorunlara farklı açılardan yaklaşabilen, son derece pratik çözümler yaratabilen, zaman zaman yaramazlık/kaytarma yapan, diğerleriyle ve benimle alaycı konuşan, evet otoriteyi sorgulayan (bilinçli bir yurttaş) bir genç olarak toplumda.
Bugün kendisine INDIGOları anlattım. “Hadi ya, iyi uçmuşlar. Fal da bakıyorlar mıymış bunlar. Keşke üstüne gitseydin, belki bugün iyi bir tezgahımız olurdu!!!” dedi. Alay konusu olmuş bir anne olarak arkamı dönüp odasından çıkarken “çocuklar arası ayrımcılığa son, hadi bakayım, hadi bakayım” nidalarını da yutmak zorunda kaldım. Hemen sarıldı internet chatine ve arkadaşlarına da beni madara etti. Kızdım, söylendim. Kendini affettirmek için 5 saniye araştırmış ve birazdan karşıma oturdu. “Bak sevgilim, küçük kadın (1.83 m olduğu için bana böyle hitap edebiliyor), bir INDIGO çocuğu yetiştirmek için; söylediğinle yaptığın farklı olmamalıymış, güvenini kazanmalıymışsın, kendisine büyüklük taslamamalıymışsın, saygı göstermeliymişsin, yaptıkların hakkında çocuğu bilgilendirmeliymişsin, işin içine katmalıymışsın, emirler vermekten kaçmalıymışsın, sevgini açıkça göstermeliymişsin, ona kesinlikle vurmamalıymışsın ve kaba sözler söylememeliymişsin. Bunlar sana her çocuğun hakkı gibi gelmiyor mu? Odamın baş köşesine astığın Çocuk Hakları Sözleşmesi bunları içermiyor mu? Binbir bilgi bombardımanı içerisinde büyürken çocukların artık daha farkında yetişmelerinin neresi garip. İyiki bana INDIGO falan deyip yetiştirmemişsin. Arkadaşlara rezil olurdum ha ha ha ... Pardon pardon amacım seninle dalga geçmek değil. INDIGOyum ya sorguluyorum işte.” dedi henüz sadece 19 yaşındaki oğlum, gülmesini engellemek gibi bir telaş duymadan.
Biz de sorgulamalı ve çocuklarımızı abuk subuk kalıplara sokmaktan, onlara böyle üniformalar biçmekten vazgeçmeliyiz. Bu da bir çocuk hakkı ihlalidir, anlayana. Çocuklar arası böyle ayrımcılık yaptıktan sonra da ortalıkta “çocuklara duyarlıyız, haydi pedofillere ölüm” yapınca malzeme oluyoruz maalesef. Bu tarz akıllara oyuncak olanlara sözüm ve saygım yok. Gerçi bize de gülmek lazım zaman zaman...

Yorumlar