"Güzelce Kızın" Ailesi ve Polis ile İhtilafı

08 Şubat 2010

Türkiye’nin Adıyaman ilinin Kahta’sı, UNESCO’nun dünya mirası listesinde yazılı Nemrut Dağı’nın hemen ayak ucunda. Kışlar çok soğuk ve hala çok zorlu buralarda. Aileler en az 6-8 çocuklu. Kahta’da 3 068 lisanslı sporcu çocuk ve genç var. Bunların 757’si kadın. Lisanslı sporcuların faal olma durumları ise vahim. Sporcuların sadece 969’u faal ve tabii ki sadece 219’u kadın. İmkanlar kısıtlı buralarda... Kadınlar erkeklere eşit değil buralarda...

Kahta, Adıyaman’a 30 km mesafede. Şimdi Kahta’dan çıkalım yola ve Fırat Nehri’nin kenarına doğru 52 km kadar daha gidelim. Onyedi yaşındaki Medine Memi ile tanışmamız artık hiç mümkün değilse de hayat boyu bir fotoğrafı da olmadığından, Savcı’nın, “1.60 boy, 55 kilo” beyanı ve akrabasının eşgali tarifiyle yetinmek zorundayız. Hayal edin ki Medine, “Kumraldı, gözleri ve teni buğday rengiydi. Elmacık kemikleri çıkıktı, çenesi sivri. Burnu kibardı. Güzelce bir kızdı.”

İşte Medine bu kadardı. Kız kısmı okula gitmez çağ dışı zihniyetin kurbanı olmuş, asla okula gitmemişti. Bol bol dayak yerdi. Komşular çığlıklarını duyardı. Medine on çocuklu ailenin üçüncü çocuğuydu. Herkesin çok iyi bildiği gibi dedesi ve babası kaçakçılık yaparlardı. Bu şiddet uygulayabilen, kaçakçılık yapabilen vicdanlar (!) aynı zamanda Menzil tarikatındandılar, Nakşibendiydiler. Evlerinde ruhsatsız silahları da vardı. Aile kendi içine kapanık yaşardı.

Her şey bir yana evde silah bulunması çocuklar için başlı başına bir baskı ve tehdit. Çocuk korkacak ve ses çıkartamayacak. İyi de, Medine, polise gidip gördükleri şiddeti ihbar etmiş. O kadar çok şiddet görmüşler ki, ölümü göze almış Medine.

Okula yollanmamış Medine, 13 yaşını geçtiğinden ve hala evlendirilip paraya çevrilmiş olmamasından, aklım ensest meselesine kayıyor ama buna dair kimseden hiç ses yok. Yok farz etmek ve araştırmamak çok zalimce olacak ama polis olan, sosyal hizmet uzmanı olan ben değilim. Kurumları denetleyecek olan Meclis Çocuk Hakları Komisyonu üyesi de ben değilim. Ben sadece ihtilafları yazarım. Kim kendine ne pay çıkartacaksa... Biz yazmaya devam.

Yine de ombudsmanlık müessesesinin kurulamadığı ülkemizde bu görevi üstlenen Komisyon için araştırılması çok gereken bir olgu ile karşı karşıya olduğumuzu ve münferitten çok toplumsal bir olgu kabul edilmesinin gerekliliğine işaret etmiş olmakla yurttaşlık vazifemi yerine getirmiş olayım. Ortada cezalık ve tazminatlık bir durum varsa diye emniyetin, sosyal hizmetlerin ve kusursuz sorumlu olarak, Emniyet ve Çocuktan Sorumlu Devlet Bakanlığı boyutunda soruşturma yapılması önemlidir.

Evet, Medine komşularının söylemine göre dört kere polise gidip dedesini ve babasını şikayet etmiş. Haberlerde bunlardan sadece birinin kayıt altına alındığını duydum. Bir başka duyduğum ise akrabalarının, “gitme, polise güven olmaz” dedikleri. Devlet ve yurttaşlar bunu nasıl sineye çeker. Kız buna rağmen gitmiş ve şikayet etmiş. Ailenin bütün kadınlarının dededen ve babadan öyle böyle değil ve üstelik sürekli şiddet gördüğünü ihbar etmiş. Dedesinden korktuğuna dair çığlıklar atmış.

Polisin, velayet sorumluluğu bulunanca çocuğa yönelik şiddet olgularında çocuğu koruma altına almak yerine aileye teslim etme uygulaması defalarca karşımıza çıktı. İşte Medine olgusu da böyle bir şey. Değişen hiç bir şey olmamış. Tabii bu olguda bir aşiretleşmeye, feodal yapıya dikkatinizi doğrultmalısınız. Yörede “aileler” mevcut.

Muhbir Medine de polis tarafından aileye teslim edilmiş ve dedesi ile babası O’nu evlerinin bahçesine diri diri gömmüşler, üstüne de betonu dökmüşler. Ekim 2009 da olan bu olaydan çok sonra komşular Medine’nin yokluğunu sorgulamışlar. Köyden gelen beyanlar böyle.

Hikayenin  ışığında, sakın bir fotoğrafı bile olmadan dünyamızdan geçip giden Medine için göz yaşı dökmeyin derim. Bunlar timsah gözyaşları olacaktır.

Medine’ler için birşeyler yapalım...

Kumral, burnu kibar, güzelce kızın ailesiyle ve polisle olan ihtilafını gelin toplumsal boyuta taşıyalım. Kurum çalışanlarına hizmet-içi eğitim verelim, sahada yürütmeyi sık sık denetleyelim. Çocuktan Sorumlu Devlet Bakanı’nı bilgilendirelim, aydınlatalım. En küçük yerleşim birimlerine kadar çocuk hakları kültürünü yayalım.
Günümüzde bundan daha önemli bir kültür ihtilafı yoktur.

Gözümüzü açalım...

Unutmayalım ki; Medine özgürleşme peşinde koşmuş ve bunun için katledilmiş bir Adıyaman’lıdır ve Medine’nin ölümü önlenebilir bir yaralanmadır. Şiddet olgularında çocuk lehine sıfır tolerans çok önemlidir. Uygulamada polis, sosyal hizmetler, savcılar ve hakimler ile sivil toplum kuruluşları bu düsturu acilen benimsemelidirler. Kurumlar arası işbirliği mutlaka başarılmalıdır.

Aksi takdirde, ailesinden şiddet gören Medine’ler polise sığındıklarında başlı başına ihtilafa düşecekler ve görevlilerin her türlü iyi niyetine rağmen bu tür ihtilafların uzlaşması (!) daha fazla şiddet nedeniyle ölüm olacaktır.

Yorumlar