Gece Yarısı İstanbul’da...

Anne babaların hedefi; çocuğunu güzel yetiştirip sorunsuz bir toplum yaşamına onları güvenle dahil etmektir. Ne kadar ulvi bir görev.

Gel gelelim İstanbul geceleri beni sarstı.

Çocuk kavramı 0-18 yaş arası bireyler/yurttaşlar olarak tarifleniyor olsa da çocuğuna 13’ünden sonra söz geçirebilen az sayıda ebeveyn bulursunuz. Bu durumda nasıl olacak da olacak 18 yaşına kadar çocuğu koruyup kollayabileceğiz.

Nispeten varlıklı aileler belki dışarıdan profesyonel yardım alarak, çocuklarını daha az tehlikeli alanlarda muhafaza etmeye çalışarak görevlerini yerine getirmeye çalışacaklardır ama ya sosyo-ekonomik durumu düşük olan aileler ne yapsın. Nasıl yapsın?

İngiltere kanun çıkarttı, gece çocukların ebeveynsiz sokağa çıkmalarını yasakladı. Çünkü Londra sokakları onlar için tehlikeliydi. Suça itiliyorlardı, erken yaşta anne oluyorlardı, vs. ve ebeveynlerin çocuklar üzerinde kontrolü mümkün olamıyordu. Devlet, aileleri desteklemeliydi. Bu, Devlet’in Birleşmiş Milletler’in Çocuk Hakları Sözleşmesinden kaynaklı vazifesiydi.

Bir Devlet’in kendisine bu şekilde çuvaldız batırması bizde olağan değil. O yüzden İngiltere’yi kutlamalıyız.

Diğer taraftan Amerika’da çocuk korumanın çok ciddi boyutlarda ele alındığını biliyoruz. Emniyet birimlerinin, ille de suç unsuru olmasına bakmaksızın, eğitim saatleri içerisinde sokakta öylece dolaşan çocukları bile kolladığını, bu çocuklara rastladıklarında hemen aileye haber verdiklerini, aile ile tanışıp ikna oldukları takdirde çocuğu aileye teslim ettiklerini, ailenin çocuğuna sahip çıkamayacağını anladıklarında ise çocuğu ailenin velayetinden alıp Devlet koruması hizmeti verdiklerini biliyoruz.

Gelişmiş sosyal devletlerde sosyal hizmetler kurumları ailelerin bekçisidir. Çocukların suç mağduru ya da faili olmasından devletler de en az aileler kadar sorumludur. Devlet sadece çocuk suçluyu cezalandırmak için değil aslen suçu önlemek için hareket eder.

Peki, durum Türkiye’de nedir?

Çocuklardan tek başına onları peydahlayanlar sorumludur. Devlet’in hiçbir sorumluluğu yoktur. Ana-babalar elleri silahlı uyuşturucu ve fuhuş suç örgütleriyle kendi başlarına savaşmalı ve çocuklarını korumalıdırlar.

Toplum da aynı bu şekilde kurgulanmıştır. Çocuk uyuşturucu bağımlısı olursa anne-baba ilgisizdir. Uyuşturucuya kolay ulaşım mümkün olmamalı dediğinizde ise alacağınız cevap önceden bellidir, bunlar münferit olaylardır (!)

Toplumda herkes sadece kendi çocuğunu sever, başkalarının çocuğuna karşı ilgisizdir. Türkiye’de yurttaşlar ihbar mekanizmasını işletmekten korkarlar. Bunun için alt yapı da zaten etkin yapılandırılmamıştır.

Devlet, yurttaş çocukları salt tüketici oldukları için zaten sevmez.

Hal böyleyken, haftasonu Taksim - Beyoğlu hattında ne manzaralar gördüğümü kısaca yazayım.

Gecenin bir yarısı, Elmadağ’da üç genç kız gördüm. Yaşları en fazla 13-14 olmalı. Gösterişleri ise 20’li yaşlarda. Giyim kuşamlarından göçle gelen aile çocukları oldukları belli. Zil zurna alkollüler. Bu kokudan belli. Ellerinde, sırayla tüttürdükleri içi dolu bir sigara. Biraz evvel yetişkin bir erkeğe yaktırdılar içi dolu sigarayı. Adam çocukların sigarasını umursamadan yaktı ve yoluna devam etti.

Bu arada taksiler çocukların çevresinde cirit atıyorlar. Bir ümit...

Beyoğlu-Taksim-Elmadağ hattı güvenlik kameralarıyla dolu. Çocukların sürekli izlendiklerinin farkındayız. Ama çocuk polisinin gelip bu çocukları koruma altına almak, ailelerine haber vermek, aileleri hakkında sosyal inceleme yapmak gibi kendiliğinden bir hamlesini görmek dualarımızdan öteye gidemeyecek. Uyuşturucuya bulaşmış kızlar fuhuşa yavaş yavaş itilirken ya da çoktan itilmişken, gecenin bir yarısı İstanbul’un göbeğinde ellerini kollarını sallaya sallaya, sallana sallana yürüyorlar.

Ortalıkta ne aileleri var ne de Devlet’leri...

İşte, geceyarısı İstanbul’da bu manzaraları sık sık görüyoruz ama çocukları görmüyoruz.

Sizce biz çocuk dostu, sosyal bir devlete sahip miyiz?

Yorumlar

Zehra dedi ki…
Tanzer'ciğim,
Yine yanıtını bildiğin bir soru ile bitirerek biz okuyanları düşünmeye sevketmek istemişsin belli ki.. Bu konuda uzun zamandır özveri ile ne kadar çok çalıştığınızı biliyorum. İnsanımızın başkalarının çocuklarına ilgi duymadığını düşünmüyorum ama sistem onların taleplerini yanıtlayacak kapasitede kurgulanmamış. Kanyon'un karşısındaki ışıklarda çalıştırılan yaşları 2 ile 12 arasındaki altı minik çocuğu kaç defa polise bildirdim sayısını ben unuttum. Polisin ve SHÇEK görevlilerinin elleriyle koymuş gibi bulacağı çocuklar giderek gözümün önünde büyüdüler, kızlar serpilip, güzelleşip tam tecavüzlük oldu. Yakında kucaklarına kendi babasız bebeklerini alarak devam ederler çalışmaya ve sistem kendini üretir, kendi bebelerinin,
yarınlarının başını yer..

Başkalarının çocuklarına gerçekten ilgi duyan bizler de elimiz böğrümüzde söylenir dururuz...

Biz "aksi-yon" ırkı değiliz; olsa olsa eleştiri getirene "aksi"leşiriz.. O kadar...