Gerçek Suçlu Kim?

18 Ocak 2010

Geçen hafta “Kavram Kargaşası: Tinerciler Suçlu mu, Mağdur mu?” yazım yayınlandı. Çok sayıda yorum aldım. Önemli kısmı suç işleseler bile bağımlı çocukların da birer mağdur oldukları düşüncelerini dile getirmişti. Diğer bir kısım ise çocukları ve/veya ailelerini, bir kısmı ise Devlet’i suçlu buluyor ve bu çocukları maalesef sevemediklerini çünkü önceliğin kendi çocuklarının ve sevdiklerinin selametinde olduğunu söylüyorlardı.

Yazımda faillerin durumu ağırlık kazanıyordu çünkü yazının amacı sorumlulara muhalefet etmek ve sorumluluklarını hatırlatmaktı. Kimin neden sorumlu olduğunun tespiti, karalamak için değil doğruya işaret etmek için görev yerine getirmekti.

Madde etkisi altındaki bir çocuğun işlediği suç bir ihtilaftır. Tarafları vardır. Taraflar; fail taraf, mağdur taraf ve kamudur. Suça hem fail açısından bakabilirsiniz hem de mağdur açısından. Mağdurlar, ismi üzerinde mağdurlar yani haklılar. Suça maruz kalmışlar ve tabii ki ürkmüşler, kaybetmişler, solmuşlar… Kamu ile fail ilişkisi açısından, failin rehabilitasyonu gereklidir. Mağdur açısından ise ortada tazmin edilmesi gereken bir kayıp mevcuttur. Bunun için ayrıca tazminat davası açılması gerekir.

Kime karşı? Kamuya karşı.

Neden? Çünkü çocuk ile maddenin karşılaşmasını önlemek kamunun görevidir. Bağımlılık yapan, sağlığı tehdit eden uçucu maddelerin yanlış kullanımının engellenmesi de kamunun işidir.

Etrafta maddenin dolaşımı varsa, ailenin çocuğunu korumasının imkanı yoktur. Devlet’in, aileler çocuklarına sahip çıksınlar söylemi bu durumda komiktir. Devlet, dolaşımını engelleyemediği maddenin satıcısı ile ailenin tek başına mücadele etmesini beklemektedir ve bu gerçekten mantık dışıdır.

Herkes çocuğuna sahip çıksın söylemi, uygulanması mümkün olmayan idealist bir söylemdir. Günlük yaşam içerisinde anne ve babaların sabah çocuktan önce evden çıktıklarını ve akşam çocuktan çok sonra eve geldiklerini unutmayın. Bunu mecbur oldukları için yaptıklarını ise sakın unutmayın.

Sevgili dost,  yazar Doç. Necdet Neydim’in dediği gibi, aile kavramının eski anne-baba ve çocuklar ezberinden çıkalı çok olduğunu, tek ebeveynli aileler bulunduğu gerçeğini de atlamamak lazım.

Diğer taraftan tabii ki bizzat çocuğunu istismar ederek madde kullanımına ve suça iten aileler de var. Peki ama çocuk bu suçun neresinde suçlu. Çocuk işte… Araba kullanamaz, oy veremez, kendi yaşamı ve geleceği hakkında söz sahibi değildir, hani sus küçüğündür, çocuklar bilmez, çocuklar karışmaz…

Özetle; fiili failin çocuk olması durumunda aile sorumludur ama çocuk madde bağımlısı ise Devlet öncelikli sorumludur.

Başka bir örnek verelim; meşhur, masum Bedrettin, akranları ve ağabeyleri tarafından dövüldü. Beş yaşındaki mağdur Bedrettin’in yetişkin gözetimi altında olmaksızın sokakta ne işi vardı? Mağdur aile suçlu.

Fail durumunda olan çocukların yetişkin gözetimi altında olmaksızın sokakta ne işi vardı? Onların da aileleri suçlu.

Komşular ve muhtar bu çocukların hangi koşullarda yaşadıklarını bile bile susmuşlar, yetkililere haber vermemişler. Onlar da suçlu. Suçu görüp de ihbar etmemek diye bir şey duymadınız mı?

Polis çocukları defalarca tespit etmiş ve haklarında işlem yapmış dolayısı ile sosyal hizmetler 4-5 kere bu çocukları karşısında bulmuş ama ne önleyebilmiş ne de çocukları koruma altına alabilmiş. Sorduğunuz zaman mevcut sistem sorgulanmalıdır, bizim de çok yapacak bir şeyimiz yok derler ve haklılar.

O yüzdendir çocuk söz konusu olduğunda, fail ya da mağdur fark etmez, sıfır tolerans çok önemlidir. Bir kereden, 4-5 kereden bir şey olmaz diyemezsiniz. Aile suçu tekrar tekrar işlerse bilmem kaçıncı sefere kadar bekleyelim, çocuk yuvalarında yer yok zaten diyemezsiniz.

Bugün ehliyetiniz elinizden alındığında bilmem kaç gün kurs görmeden geri alamıyorsunuz.

Hal böyleyken, fail çocuğun salt suçlu olduğunu mağdur olmadığını söyleyemezsiniz. Suça karışan tarafların içerisine kamuyu katmazsanız, aileler suçlu beyanları kendimizi yanıltmak olacaktır.

Tabii ki mağdur açısından baktığımızda da aileler suçludur şeklinde bir yaklaşım sosyal devlet anlayışına hiç sığmaz. Türkiye bağlayıcılığı bulunan Birleşmiş Milletlerin Çocuk Haklarına Dair Sözleşmesinin maddelerini yerine getirmek, getiremediği takdirde tazminat ödemekle yükümlüdür. O nedenle fail çocukların ebeveynlerine veryansın yapmakla zaman harcayacağımıza Devletin kusuruna göre tazminat talep etmeye başlamak, gerek mağdur gerekse fail çocuk açısından çok önemli bir adım olacaktır. Devlet daha fazla koruyucu önleyici hizmetlere yönelecektir. Sonuç itibarı ile risk altındaki tüm çocukları da koruma altına alamazsınız.

Geçen yazıda konuya fail açısından bakmıştım. Aldığım eleştirilerden anladım ki mağdur açısına da yer vermeliyim. Benim açımdan iki konuyu tek bir yazıda yazmanın zorluğu dışında pek bir şey fark etmez. Mağdur olanlar da benim, fail olanlar da benim çocuğum.

O yüzden sizinle mağdur açısından çok haklı bulduğum tepkileri isim vermeden paylaşıyorum. Her birinden kamuya çok güzel öğretiler çıkarabilir

“Tinerciler suçlu değil mağdurdurlar… " demiştim.

Bir anne: Ben bu görüşe katılmıyorum.. Anne - babaları tarafından para makinesi olarak görülen bu çocuklar olsa olsa anne - babalarının mağduru ve kendi seçimlerinin sonucu mağdur olurlar ve pek çok kitleye zarar verirler. "En az 3 çocuk yapın" demek kolaydır, ama onları yetiştirecek düzgün bir hayat nerde. Herkesin standartları yüksek olamıyor. Değil yükseği, normal seviyede bile seyretmiyor. Doğuda insanlar aç, işsiz. Ama devletin sunduğu Çocuk yardımını alabilmek için habire doğurup duruyorlar. Onlara bakamayınca da, üzerlerinden para kazanıyorlar. Çocuklar da, çevrelerinde bazı arkadaşlarının durumu iyi olunca, kendi içlerinde bulundukları durumu sorguluyorlar ve yanlış yollara sapıyorlar. Anne - baba olan her insan, çocuk sever, bir ayrım yapacağını sanmıyorum, ama önceliği tabii ki kendi evladına verecektir ki bundan daha doğal bir şey de yoktur.. . "Bana dokunmayan yılan bin yaşasın" mantığı çok eskilerde kaldı bence. O yılan, bir gün döner ve hiç ummadığınız anda sokuverir. Bireyler olarak, çabalar yetersiz kalıyor maalesef. Esip - gürleyen devletin, bu konuda da ağırlığını koyarak, bizlerden topladığı vergileri (maaş olsun, ÖTV'ler olsun) hazinesine koyup, borç faizlerine yatıracağına, halkına geri döndürmesi gerekli diye düşünüyorum.

İkinci anne: Ucu bana dokunmazsa haberlerde yaptıklarını gördüğüm sürece onlara ‘Mağdur’ diyebiliyorum. Değneğin ucu bana ya da çocuklarıma bir sekil dokunursa ‘Suçlu’. Elinizi yüreğinize koyup söyleyin, haksız mıyım? Alkollü araba kullanıp kaza yapan, cinayet isleyen birine ‘Vah vah zavallıcık, Alkolik iste n’apsın? Alısmıs bikere’ diyebiliyor musunuz? Ben diyemiyorum. Yaşı ne olursa olsun fark etmez. Cem Gariboğluna hangimiz ‘Magdur, vah vah’ dedik? Madde ya da alkol aldı mı bilmiyorum, almıştı sanırsam. Ne fark eder ki? Konu kendi başınıza gelip gelmemesi ile orantılı. Onlar benim çocuklarım falan da değil, kimse kusura bakmasın. Öyle atmakla tutmakla olmuyor. Herkes çocuğuna sahip çıkmaya çalışsın demekle de olmuyor. Bir yere kadar sahip çıkabiliyorsunuz, kontrol çocuk 13-14 yaşına geldikten sonra ufak ufak elinizden kayıyor. Benim çocuğum madde bağımlısı olursa eğer (Allah korusun) O zaman BEN ve çocuğum kendi gözümde mağdur olurum. Benim çocuğum senin evladına tecavüz etse, öldürse ‘Vah yavrucak mağdur iste. O benim de bir evladım’ diyebilecek bir Babayiğit, Anayiğit var mı? Ben yokum sahsen. Allah kimsenin başına vermesin, kınamak için de söylemiyorum.

Bu bilinçli annelere de yazıma mağdur açısını kattıkları için çok çok teşekkür ediyorum.

Hatta çok yakında sadece annelerle gerçekleştirmeyi düşündüğüm çok büyük bir organizasyonun planlanma aşamasında olduğumu, çocuk adına çok iyi şeyler yapacağımızı, yeter ki böyle bilinçli anneler olsun arkamda fikrimi önceden duyurmak istedim.

İşte durum budur…

Yorumlar