Çocukları Nasıl Kaybediyoruz?

30 Kasım 2009

27 Mayıs 2009 tarihi itibariyle ülke genelindeki kayıp çocuk sayısı 1 592. Geçen yıl bu sayı 1 444’ken bulunanların sayısı 803. Cemil Çiçek’ten alınan son veriler bunlar. CHP Ankara Milletvekili Yılmaz Ateş’in verdiği yazılı soru önergesine kendisinden alınan cevap budur.

Soru önergesine verilen cevaba göre; Çocuk kayıplarında ilk sırayı İstanbul alıyor. İstanbul`da 259 çocuk kayıpken, İzmir 194 çocukla en fazla kayıp çocuğun bulunduğu ikinci il. Ankara`da 95, Mersin`de 63, Şanlıurfa`da 50, Diyarbakır`da 38 kayıp çocuk bulunuyor. Geçen yıl kayıp olan İstanbul`da 120, İzmir`de 74, Ankara`da 35, Hatay`da 32, Şanlıurfa`da 29, Osmaniye ve Eskişehir`de 28, Bursa`da 26, Kocaeli`nde 25 çocuk bulundu.

Dünya’da yılda ortalama 2,5 milyon çocuğun kaçırılarak satıldığı ki bunların cinsiyete göre dağılımının %50:50 olduğu tahmin ediliyor. Bir diğer tahmin ise 90 milyon çocuğun sokakta yaşadığına dair.

Verilere bakınca bunun milyarlarca dolarlık bir ticaret olduğunu anlıyor insan. Başbakanlık İnsan Hakları Başkanlığı’nın “Kayıp Çocuklar Raporu”na göre çocukların kaynağı bazı Afrika ülkeler, Balkanlar ve Güneydoğu Asya ülkeleri. Dünyada kayıp çocuk riski yüzde 30, Türkiye’de ise bu oran yüzde 15. “Kayıp Çocuklar Raporu”, önlem alınmazsa Türkiye’deki riskin büyüyeceğini ortaya koyuyor.

Başbakanlık İnsan Hakları Başkanlığı, 2007 tarihinde, İçişleri Bakanlığı’na Türkiye’de kayıp çocuk sayısını sormuş. Tüm kamu birimlerine 7.183 kayıp çocuk bildirildiği, yapılan çalışmalarla 6.350’sinin bulunduğu, 2007 yılı sonu itibariyle kayıp olduğu bilinen çocuk sayısının 833 olduğu ortaya çıkmış. Emniyet rakamlarına göre ise 15 Ocak 2008 itibariyle kayıp olduğu bildirilen çocuk sayısı 1 446.

Rakkamlar kafa karıştırıyorsa da bunun açıklaması çok net; kayıp çocuk kavramı her kesimde aynı algılanmıyor. İnsan Hakları Başkanlığı’na göre “kayıp çocuk” demek, ailesinin bilgisi dışında herhangi bir nedenle evden uzaklaşmış, kaçmış, kaçırılmış ve bu nedenlerle hayatı tehlike altında olduğu düşünülen 0-18 yaş arası çocuklar.

Emniyet verileri ise “kayıt dışı olan çocukları”, “emniyete bildirilmeyen olguları” içermiyor doğal olarak. Ancak verilerin içermediği bir durum daha var. Organize suç örgütlerinin aileyi ve çocuğu ikna ederek evinden ayırdığı durumlar. Ailenin bu tutumu suç teşkil ettiği için kolluk güçlerine bildirim bilinçli şekilde suçu gizlemek amacıyla yapılmıyor.

Çocukların kayıp olduğunu bu durumda nasıl bileceğiz ki müdahale edilebilsin?

Komşulara ve öğretmenlere güvenmek durumundayız. Her okul çağındaki çocuğun Milli Eğitimde kaydı bulunması şart. Çocuk okula kayıtlı değil ya da kayıtlı fakat devam durumu yoksa, bu durumdan Emniyet Birimlerini haberdar etmek öğretmenlerin ve yöneticilerin boynunun borcu.

Kayıp çocuğunu polise bildirmeyen ailelere nasıl bir yaptırım uygulanıyor acaba? Bileniniz var mı?

Dolayısıyla daha fazla kayıp çocuk bildirimlerinin peşinden giderek zaman kaybetmek yerine gerçek durumun sahada tespitine yönelmekte fayda var.

Literatüre göre; çocukların kaçma sebepleri ve kaçırılma sebepleri var. Kaçma sebepleri olarak, yoksulluk ve ihmal ağırlıklı olarak baş sırada. Bunu, çocuğun ileri kentleşme sevdası, aile içinde yaşanan istismar ve cinsel istismar takip ediyorsa da oranların yüksek olmadığına dair bir öngörüm var. Bir diğer öngörüm ise çocuğun kendi rızası ile kaçması için dışarıdan yardım alması gerektiği ve ailelerin bu şekilde kaçan çocukların arkasını pek de aramadıkları yani bildirimde bulunmadıkları yönünde. Kaçtı kendini kurtardı ya da bir boğaz eksildi iyi oldu durumlarını yadsımak imkansız.

Kaçırılma sebepleri ise çok malum; ekonomik sömürü (organ ticareti dahil), cinsel sömürü ve bence en vahim olan ve en ağırlıklı olan ise çocuksuz ailelere satılmaları.

Ortadan yok olan çocuğun yaşına bağlı olarak sebepler arasındaki dağılımlar daha netleştirilebilir ama esas odaklanmak istediğim mevzu bu değil.
     
Konu etmek istediğim çocuklar aslında kaybolan ve emniyet birimlerince bulunamayan çocuklar. Bunların sayısı bulunanların sayısına oranla çok daha düşük ancak, işte bu grubun başına neler geldiğini merak etmek lazım. Bu çocuklar için telaş etmek lazım.

Yoksa, tanışma lüksü bulduğum önemli sayıda sokakta yaşamış ancak kurum bakımı altına alınmış çocuğun hikayelerindeki benzerlik çok dikkat çekici. Çocuk mağdurların ilgi görmemiş olmak ve ilgi bulmak adına aile-içinde cinsel istismara maruz kaldığı hikayesi uydurmaları çok yaygın. Hatta, acıların çocukları birbirlerinden duyarak da kendilerine yeni yeni hikayeler yazabiliyorlar veya mevcut hikayelerini zenginleştirebiliyorlar. Kayıtlara baktığımızda ise bu çocukların aileden kopmadan önce davranış bozuklukları olduğu ve ailelerin bu çocuklarla nasıl baş edebileceklerini bilmedikleri ve gerçekte çocuk ortadan kaybolduğu için memnun bile oldukları şeklinde tablolarla karşılaşmak çok olası.

Kaçmış ancak bulunmuş kız çocukların söylemleri ise çok çarpıcı olabiliyor. Kız çocuklar genellikle evlilik vaad eden bir erkek arkadaşla birlikte olmak için yani sanılanın aksine ensest nedeni ile değil bilakis serbestçe cinsellik yaşayabilmek için kaçıyorlar. İşte bu nedenle özellikle kız çocukların eve dönüşleri pek kolay olmuyor. Kız çocuklar kayıp kalmayı tercih ediyorlar. Kendilerine çuvaldız batırmak yerine ailelerine suç isnad etmek kolay geliyor. Ve işin acı olanı buna kendileri de zamanla inanmaya ve sözde yaşadıkları istismarları anlatırken süslü cümlelerle edebiyat bile yapabildikleri.

Bu aşamaya gelindiğinde, kayıpları nasıl buluruzdan ziyade nasıl kaybetmeyiz sorusu önem kazanıyor. Ailelere yönelik çalışmalar çok önemli. Canım koruyucu önleyici faaliyetlere ağırlık verecek bir SHÇEK istiyor. Öyle bir SHÇEK ki davranış bozukluğu olan ya da ailenin bilinçsizliği, bilgisizliği nedeni ile davranış bozukluğu geliştiren çocuklarla baş etme yöntemlerini ailelere anlatabilecek. Bu anlamda çocuğu ailesine şikayet eden ve bununla yetinen öğretmenlere de bir iğne batırmak istiyorum.

Aydın’da bir eğitim sırasında çocukların haklarını anlattığımız, kamuda çocuk odaklı hizmet veren uzmanlar arasından bir eğitimcinin, verdiğimiz eğitim konularına vakıf olduğu ve bunları bizden öğrenmesine gerek olmadığına dair itirazı ile karşılaştığımda kendisine sormuştum, 25 yıllık meslek hayatınızda kaç çocuk istismarını ya da kaç davranış bozukluğu olan yani suça karışmaya yoğun potansiyeli bulunan çocuğu resmi mercilere bildirdiniz diye.

Deneyimli eğitimcinin cevabı kanımı dondurdu, “Hiç”.

Görmüyoruz, duymuyoruz, bilmek istemiyoruz ya da çocuk istismarlarını hikayeleştirip bunlardan nemalanıyoruz.

Çocukları işte böyle el birliği ile kaybediyoruz.

Yorumlar