Bir Anna Jarvis varmış, annesini kaybetmiş. Annesini kaybettiğinde 41 yaşındaymış ama olsun, O hala annesinin çocuğuymuş.
Her 0-18 yaş arası birey çocuktur tanımını gözden geçirmeliyiz.
Anneler Günü, Anna Jarvis’in ölen annesini anma ve onurlandırma hevesiyle ilk defa 10 Mayıs 1908’de, Mayıs’ın ikinci Pazar günü kutlandı. Anna Jarvis 407 çocuk ve annesini Grafton, West Virginia’daki 1873 yapım tarihli Methodist Episcopal St. Andrew Kilisesi’ne topladı.
Annelere ve çocuklarına beyaz karanfil dağıttığı Pazar ayininde neler söylediğini kesin bilmiyoruz ama buradan çıkan misyona göre profili incelersek, Anna Jarvis’in sağ iken annesi ile muhabbeti pek yoktu.
Bundan pişmanlık duyduğu rivayet edilir.
Anneler Günü sembolü beyaz karanfildir, şefkati, sabrı, asaleti simgeler.
İlk Pazar ayininden sonra Anna Jarvis, Mayıs ayının ikinci Pazar günü kutlanmak üzere Anneler Günü’nün milli bir gün ilan edilmesi için Amerikan Senatosu’na başvurdu. Hem hayatta hem de ölmüş annelerin onurlandırılması sosyolojik açıdan iyi olacaktı.
Anna Jarvis’in başlattığı imza kampanyası, tarihte tek kişi tarafından başlatılmış en büyük kampanya olarak anılır.
Senato, 08 Mayıs 1914’de, Mayıs ayının ikinci Pazar gününü Anneler Günü olarak resmen ilan etti.
Neden mi Pazar günü? Pazar günü ayin günüdür ve Anna Jarvis bu günü aslında dini temel ile ilişkilendirmiştir.
Peki, sorun bakalım, Anneler Günü ihtilafları nelerdir?
Türkiye, bence bu çok önemli günü resmen ilan etmekte gecikmiştir. Türkiye, Türk Kadınlar Birliği'nin girişimi ve önerisi üzerine 1955 yılından beri Anneler Günü’nü resmen kutlamaktadır.
Anna Jarvis bu özel günü dini temellere dayandırmıştır ve bu nedenle bir kesim tıpkı yılbaşı kutlamaları gibi reddetmeye kalkmıştır ama sosyolojik akıla kimse sınır getirememiştir, anneler her dinde özeldir.
Diğer taraftan Anneler Günü’nü kapitallizm ile ilişkilendiren ve dolayısıyla lanetleyen bir kesim daha mevcuttur. Anna Jarvis’in de kart yollama, beyaz karanfil sunma dahil olmak üzere yapılanlara muhalefeti olmuştur ancak, açtığı tüm davaları kaybetmiştir.
Anna’nın “mektup yazmaya üşenenlerin işi” diye tasvir ettiği bu çılgın alış-veriş ile en ihtilaflı olan kesim yoksul çocuklardır. Annelerine hediye almak zorunda olduklarını sanırlar, üzülürler...
Anna Jarvis’in bu günü kutlarken bir taraftan da mutsuz olduğunu biliyor muydunuz? Çünkü O’nun hiç çocuğu olmamıştır.
Bir de ortalıkta “anneler günü varsa anneler gecesi de olmalıdır” diyen rockçılar peydahlanmıştır. Söyleyecek söz bulamadım mı diyeceksiniz. Haveslenmeyin, daha beteri var, bu güne kedi köpek gibi ev hayvanlarını da dahil edenlere ne diyeceksiniz. Hayvan hakları gününe annelerimizi dahil etmek gibi birşey. Çok akıllı olmadığımız kesin ama bunun akılla değil daha çok Anneler Günü’nü azımsamakla, sosyolojik değerinin farkına varamamakla ilgisi var. Böyle bir şaka olabilir mi?!!
Anneler Günü’nün annesi olan Anna Jarvis’in, tüm parasını bu uğurda tüketmiş, sefalet içinde, yarı kör halde yaşadığını ve kimsesizlerin kabul edildiği bir senatoryumda 84 yaşında yalnız öldüğünü hatırlamalıyız. Saygı duymalıyız...
En önemli ihtilaf ise tek ebeveyn kalan babaların yaşadıklarıdır. Annesini özleyen çocuklarının hüzünlü bir bakışı ömürlerinden kısaltıyor olmalı. Üzgünüm... Ama anneler ölmez ki...
Kendi payıma, sevgili anneme “çocukluğumu içinde sakladığı” için teşekkür ederim.
Babalar da çocuklarının çocukluklarını içlerinde saklamazlar mı?
“Anneler günü geleneği, Antik Yunanlılar’ın Yunan mitolojisindeki pek çok tanrı ve tanrıçanın annesi olan Rhea onuruna verdikleri yıllık ilkbahar festivali kutlamalarıyla başlar. Antik Romalılar da ilkbahar festivallerini İsa'nın doğumundan 250 yıl öncesinden ana tanrıça Kibele onuruna kutluyorlardı.” ansiklopedik bilgisine göre de Anneler Günü her şeyin ötesinde sosyolojik bir olgu değil mi?
Kaynak gösterimi: www.0-18.org
Yorumlar