XVIII. ISPCAN (International Society for Prevention of Child Abuse and Neglect) Uluslararası Kongresinin bu yılki konusu; Tek Dünya, Tek Aile, Farklı Kültürler: Bireysel, Aile-içi ve Global Çatışmalardan Etkilenen Çocuk ve Ailelerin Güçlendirilmesiydi.
Honolulu, Hawaii’de gerçekleştirilen Kongreye çok geniş bir katılım sağlandı. Dünyanın dört bir yanından çocukla ilgili çalışan uzmanlar, aktivistler ve delegeler çok renkli ve çok perspektifli bir paylaşım gösterdiler. Hepsinin birbirleriyle iletişimleri üst düzeydi.
Türkiye’nin ise uluslararası görünürlüğü sorgulanmalı. Sivil toplum olarak Avrupa ile yetiniyoruz gibi duruyor.
Hawaii çok uzak ve çok ilginç bir yer, sanki bu Dünya’nın bir yerleşkesi değil. Amerika Birleşik Devletleri’nin 50. ve tek ada eyaleti olan, Pasifik’te dizili 18 adet ada grubunun ana karaya uzaklığı 3.700 km. Günümüzde bu mesafe bir kültür göçü için kısa gibi görünmesine rağmen Amerika’nın Hawaii’ye etkisi, trafik tabelalarının İngilizce olması ve herkesin İngilizce konuşabilmesi ile sınırlı. Bunun dışında, Hawaii’li kendi kültürünü yaşatabilmiş, ve bununla kalmayıp kültürünü Dünya çapında popüler hale getirebilmiş.
İnsanlar, bu eşi benzeri bulunmayan coğrafyada çevre kirliliğine inanılmaz hassas yaklaşıyorlar. Doğa fokurduyor... En önemli kaynakları olan turizme nazik davranıyor ve milli meyveleri ananasa adeta tapıyorlar. Kültürün Dünya’da popüler hale gelmesi için iki kelime yeterli olmuş. Aloha (merhaba) ve Mahalo (teşekkürler) kelimelerine her yerde en az bir kere rastlanıyor.
Akdeniz iklimini çağrıştıran hava koşulları insanların karakterini oluşturmuş. Kimsenin her hangi bir telaşı yok, ‘easy man’ yaygın düstur halinde. Hawaii insanının çok uzun ömürlü olmasının sebebini nazik duygu durumlarına bağlıyorlar.
Hayatı keyifle yaşamak aslında insanın kendisine olan aşkı.
Honolulu’nun yüksek binaları ve upuzun otoyolları, medeniyetin bir parçası olarak algılanmalı mı bilemiyorum çünkü aynı anda iki iklimin yaşandığı bu diyarda, sıcağın ortasında terlerken karşıdaki yüksek tepelerde yağan yağmuru ve bulutları seyredebilirsiniz, insanlar kendileri çok medeni. İnsanlar NAZİK...
Adalar, deniz dibinden çıkan lavların sertleşmesiyle oluşmuş ve genişlemeye devam ediyor.
Buralarda, su, ateşi kolay kolay söndüremiyor!
İşte, Hawaii bu kadar farklı!
Bu güzel farklı ortamda, farklı ülkelerin güzel insanları bu sefer çok idealist bir konu başlığı ile buluştu; Tek Dünya, Tek Aile, Farklı Kültürler.
Verilen bu hedefi nasıl başarabiliriz? Başarabilir miyiz? Bu başarılabilir bir hedef midir?...
İlk düşüncem başarılamayacağı yönünde ama...
Öncelikle, kültür uyumlu uygulamalar, göç ve göçmenlik, savaş ve global ekonomik koşulların çocuk ve aileler üzerine yansımaları, seks ticareti, sosyal ve çevresel bağlamda çocuk istismarı ile diğer ilgili konuların işlendiği Kongrede benimsenen ortak akıl, daha fazla standartlara ihtiyaç olmadığı, mevcut standartların devletler bazında ve arasında uygulanmasının temin edilmesi için tedbirler alınmasının gerekliliği.
Bu oldukça suçlayıcı bir ortak akıl. Bize açıkça diyor ki reçeteler hazır niye çocukların durumlarını iyileştirmiyorsunuz.
Diğer taraftan, ‘kültürel yetkinlik’ (cultural competence) kavramına, Hawaii’de yeniden Aloha (merhaba) dendi. Bu sefer farklı bir açıdan; Kurumsal Kültürel Yetkinlik.
Kültürel yetkinlik kavramını farklı kültürden insanlar arası iletişim becerileri geliştirmek, empati kurabilme yeteneği kazanmak olarak ifade edeceksek, bunları yapamayanları psikiyatri hastası olarak etiketlememiz lazım. Bu durumda Aziz Nesin hesabı yapabiliriz. Nüfusun %90’ı rahatsızdır ve kültürel yetkinsizlik tedavisi zor bir hastalıktır (!) Ancak, kültürel yetkinlik kavramı, insan davranışı veya duygu durumuna hapsedilemeyecek kadar geniş.
Kavram aslında bireyler için geliştirilmemiş. Çıkış noktası iktisatçılar ve işletmeciler. Burada kurumlardan ve diğer organizasyon yapılanmalarından bahsediliyor. Doğru yapılanmalar “kültürel birikimi kurumsallaştırırlar ve çalışanlarının/müşterilerinin kültürel farklılıklarına göre yapısal ve işlevsel uyarlamalar yaparlar (Prof. Dr. İsmet Barutçugil).”
Farklılıkların içinde dinamizm mevcuttur ve bu dinamizm somut kazanıma çevrilebilir. Çevrilemezse, bu artık bir halk sağlığı sorununa dönüşür çünkü çatışma ortaya çıkar.
“Çatışmaya çare, standart kazandırılmış nezakettir.”
Nezaket, kültürler arasında zaman zaman şekil farklılığı gösterse de her kültürde azami ortak noktaları olan evrensel bir değer. Kültürün ne olduğunu biliyoruz, yetkinlik ise farkındalık, beceri ve tutumun toplam kapasitesi.
İşte bu kapasite, bireylerden çok bireye hizmet eden kurumların yapılanması ve işletilmesi ile ölçümlenir ve bir sürece işaret eder. Kurumlar farklı kültürden müşterilerine karşı (müşteri, çocuklar ve ailelerdir) nazik olmalı ve uluslararası standartlara bağlı kalmalıdırlar.
Kültürel yetkinlik kapsamında, nezaket, üst kimliğin oluşturulmasında vazgeçilmez, kolay öğrenebilinir, motive edici bir unsurdur. Bireyler, kültürel farklılıklara tahammül etmeyi değil saygı duymayı kurumlar aracılığı ile benimser.
Süper... Düşüncem değişti. Tek Dünya, Tek Aile, Farklı Kültürler başarılabilir bir hedeftir.
Ancak, “gelişen aşırı kültürel duyarlılığın sonu gelmez ve zengin farklılıklarımız yok olursa ne olacak” derken uyandım diyelim.
Hawaii rüya gibi bir yerse de mevcut politikalarımızla ‘nazik kurumsal yapılanmaların’ yani kurumsal kültürel yetkinliğin başarılması kadar uzak.
Umarım, nezaket bulaşıcıdır.
Yorumlar