Herkes; kadınlar, çocuklar, özürlüler bile suç işleyebilir.
Suça itilmiş çocuk kavramını pek sevmem, az severim...
Pek sevmem derken; suç faili çocukların suç işlediklerinin farkına varmaları ve davranış bozukluklarının düzeltilmesi, suç işlerken yaşanan travmanın rehabilite edilmesi hususları hep aklımda.
Suça itilmiş çocuğu affedelim yaklaşımını iki yüzlü bulurum çünkü bu tutumun gerek aileyi disiplin etme ve yetiştirme gerekse Devlet’i suç faili çocuğu ıslah etme görevinden sıyırdığı inancındayım.
Diğer taraftan, suça itilmiş çocuk kavramını az severim derken; işlenen suçun çeşidi ve hangi koşullar altında işlendiğinin de suça itilmişlik açısından irdelenmesi gerektiğini düşünürüm.
Suça itilmişlik kavramı aslında suç faili yetişkinler için de geçerli. Tahrik, tehdit, baskı nedeni ile suç işlenmişse yetişkinler de ceza indiriminden faydalanabiliyorlar. Ben asla af etmiyorum ama Devlet bazen af da ediyor.
Suçun gerçekleştiği yerde mağdur olanların da kanun önünde eşit hakları olduğu ise akıllarımızdan hiç çıkmamalı. Kanunlar hem faile hem de mağdura eşit mesafede olmalı. Suç, kim tarafından işlenirse işlensin cezasız/telafisiz/öğretisiz/tedavisiz kalmamalı...
Cezanın çeşidi ise farklı farklı olabilir. Ceza, mağdurun maddi ve manevi hasarlarını tazmin edici, vicdanını rahatlatıcı olmaya odaklandığı kadar failin de ıslahına - Dünya buna “correction” demekte, odaklanmalı.
İşte elimizde güzel bir mukayese örneğimiz var.
Kanunlarımıza göre hakaret suçtur. Derken, geçtiğimiz yıl Sakarya’da 17 yaşında bir çocuk hakkında, komşularına karşı 'kişilerin huzur ve sükununu bozma' ve 'hakaret' suçlamalarıyla Sakarya Çocuk Mahkemesi'nde dava açıldı. Dava görüldü ve bir yıl sonunda, genç kız artık 18 yaşına geldiğinde, suçları Mahkemece sabit görüldü.
Mahkeme, “hakkında şikayetçilere karşı huzur ve sükunu bozma amacıyla gürültü yapmak suçundan açılan kamu davasında, yükletilen suçun çocuk tarafından işlendiği gerekçesiyle” çocuğun beraatine karar verdi.
Mahkeme, 'hakaret' suçundan dolayı ise genç kıza 6 ay süreyle internet kafeye gitmeme cezası verdi.
Geçtiğimiz yıl çocuk şimdi ise yetişkin olan suçlu, kimseye hakaret etmemesi gerektiğini, ederse, bunun suç olduğunu ve cezalandırılacağını öğrendi. Gürültü etmesinin ise çocukken ailesinin suçu olduğunu ama bunun suç olduğunu, artık büyüdüğüne göre gürültü ederse bundan böyle kendisinin ceza alacağını öğrendi.
Bu olguda çocuğun tahrik edilmişliği yok, birileri ya da koşullar tarafından suça itilmişliği de yok.
Demek ki suça itilmiş çocuk kavramını bol kepçeden dağıtmayacağız ancak, diğer taraftan polise taş atan çocuklarımızın suça itilmişliğini ve özgürlüklerinin yargı aşamasında kısıtlanmasının dışında hiç bir öğreti almadıklarını ve tedavi görmediklerini de hiç unutmayacağız.
Son sorum ise şu; polise taş atıp, özgürlüğü kısıtlanan ve ardından “af” edilen (ikaz alan) çocuklardan biri yine aynı suçun faili olarak tutulursa, bunda kimi suçlayacağız... Bu durumda çocuklar suça itilmiş mi olacaklar yoksa suçlu mu?
Kafamız karıştı değil mi?
Karışmasın, "çocuğun yüksek yararı" ilkesini hatırlayalım ve her çocuğun koşulları ne gerektiriyorsa onu uygulayalım.
Çocukları kavramların arasında tek tiplemenin onlara faydası olmaz.
Gerçek anlamda insan hakları ile çocuk hakları arasındaki farkı burada anlayabiliriz.
Yorumlar