17 Aralık 2007
Çocuğa yönelik fiziksel istismar deyince aklımıza öncelikli olarak dayak gelir. Dayağın şiddetine bağlı olarak toplum bu tür istismarı ya “çocuğu adam etmek” ya da “zalimlik” olarak kabul eder. Kurumların genel geçer tutumu ise dayak nedeniyle çocuk hastanelik olmadan koruma altına almamaktır. Yasal düzenleme her ne kadar çocuğa fena muameleyi suç olarak görse de uygulamada çocuğun her şeye rağmen aile içerisinde bakılması zihniyeti hakimdir. Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu’nun mevcut yetersiz kapasitesi ve standarta bağlanamamış rehabilitasyon hizmeti de bu çocuk aleyhine çok ılımlı tutumun gelişmesini tetiklemiştir.
Dayak gerçekten fiziksel istismar olgularının önemli bölümünü oluştururken hastaneye hasbel kader ulaşmış yani ağır çocuk yanık olgularının %10 oranında istismar veya ihmal nedeniyle meydana geldiğini biliyor muydunuz? Araştırmalara göre yanık yaralanmaları çocuk ihmali olgularının yaklaşık %10’unu oluşturmaktadır.[1] Malum söylem yine aklıma geldi; “Bu tespit, buzdağının görünen ucudur”. Acaba kaç çocuk yanık olgusu sağlık birimlerine ulaşabilmektedir ve ulaşanların kaç tanesinin ihmal veya istismar nedeniyle oluştuğunu sağlık personeli tespit edebilmektedir? Düşüncem çocuk yanık olgularının da büyük bölümünün aynı dayak olgularında olduğu gibi adli olgu sınıfına kolay kolay sokulmadığıdır. Merdivenden düştü, sobaya değdi, kaynar su döküldü, ütünün üstüne düştü, sigara içerken üstüme atladı, elektrik kablosunu tuttu ...
Uzmanlar, istismara bağlı oluşan yanıkların şiddetinin kazayla oluşan yanıklardan daha fazla ve ölüm oranlarının daha yüksek olduğunu belirtiyorlar. Bu çocukların hastanede kalış süreleri daha uzun, iyileşme süreçleri daha sancılı.
Peki ya çocukta kalan izler? İki türlü iz var, birincisi fiziksel ikincisi ise ruhsal. Her türlü istismarın çocuğun ruhunda bıraktığı izleri görmeyiz. Fiziksel yaralanmanin izleri silinince ruhlardaki izler de silindi kabul ederiz. İstismarın çocuğun ruhunda bıraktığı izler başka bir yazının konusu olabilirse de Türkiye’de yanık yaralı çocuklar için rehabilitasyon hizmetlerinin verilmediğinden kısaca bahsedebiliriz.
Fiziksel yanık izleri ise çocuğun hayatını ciddi karartabilir, yanıklar sakatlığa neden olabilir. İşte burada plastik, rekonstrüktif ve estetik cerrahi devreye giriyor. Halk arasında bu branş estetik cerrahi olarak bilinse de yanıklar açısından bakıldığında travmanın bulunduğu alanda ciddi bir onarımdan, yeniden işlev kazandırmaktan bahsediliyor. Ya da çok kötü izler ve kasılmalardan ve bunlara bağlı olarak çocuğun sosyal dışlanmasından bahsedebiliriz. Ülkemizde sadece yaralar kapanıyor, onarım müdahaleleri eksik kalıyor gibi gözüküyor.
Almanya’da yılda ortalama 7000 çocuk yatarak tedavi gerektirecek derecede yanıkla sağlık birimlerine getiriliyor. Bizde bu durumda olan kaç çocuk var diye sormaya korkuyorum. Güncel veriye rastlamadım, şaşırmadım. Yanık tedavi merkezlerinin sayısının azlığını ise biliyorum. Toplam nufusu 20 milyon civarında olan Istanbul'da bile yanık tedavi merkezi niteliğini ancak karşılayabilecek veya karşılayamayan sadece 25 yatak kapasitesi bulunması, yanmış çocukların ileri ihmali anlamına gelmekte.
Sözün özü kısmına geldiğimizde uygun tedaviyi ve gerekli onarım ameliyatlarını bir tarafa bırakalım, bu tarz yaralanmış çocuklar için ailelere vergi muafiyeti uygulayan ülkeler var haberimiz olsun. Bu haberi verirken ülkemizde geliştirilmiş dilencilik kültürüne bağlı olarak ailelerin çocukları istismar edebilecekleri, bilerek yakabilecekleri endişesini de taşımaktayım. Bizde yanık yaralı çocuklar henüz sosyal dışlanma riski taşıyan çocuk olarak kabul edilmiyorlar.
Kıssadan hisse çıkartacak başka kesimler de var. Özellikle doktorlar yanık yarası ile getirilen çocuklarda istismar delilleri aramalıdırlar çünkü istismarın tekrarlanma riski yüksektir.
Ve konuyla ilgili çalışan sivil toplum kuruluşuna da rastlamadım.
Yorumlar