Sokakta Oynamaya Karşı Çocukların Tüketime Katılması

10 Aralık 2007

Kimilerine göre çocukları artık sokakta görmeme nedenlerimiz belli; trafik canavarları mahalle arasında geziyorlar, komşuluk ilişkileri giderek zayıfladı, sokaklarda pedofiller ve pederastlar kol geziyorlar, organ mafyası pusuya yatmış bekliyor, uyuşturucu satıcıları köşelerde çocukları bekliyor, vs...

Bunlar ben çocukken yok muydu? Ben sokakta bu risklerle hiç karşılaşmadım mı? Cevap sizi şaşırtmasın ama evet bunların hepsi benim çocukluğumda da vardı. Nufusa oranlı olarak sayıca azdı ama vardı. Nufus artışıyla birlikte suç oranları da arttı. Yine de oynardık sokaklarda. Başka alternatifimiz yoktu. Güneş battığında annemin çağıran sesini duymaktan nefret ederdim. Eve girmek, yıkanıp, yemek yiyip, ders çalışıp yatmak demekti. Çocuk için evde yapacak başka birşey yoktu. Televizyon ve bilgisayar yoktu. Ev oyunları bebeklere göreydi, kitap okumak da zamanla sıkardı. Oku oku nereye kadar.

Artık herşey farklı. Sokakta oynayan çocuk tüketime nasıl katılır sorusuna işletmeciler kafa yordular ve bugünkü teknoloji harikaları oyuncaklar yaratıldı, spor salonları, her türlü kurslar açıldı. Anne-babalar bu tuzaklara boyun eğdi, sosyal statünün bu paralı aktivitelere katılımla arttığı görüşünü benimsedi, benimsetildi. Çocuklar artık hafta içi TV seyredip, bilgisayar oyunlarına takılıyor. Haftasonları ise anne-baba çantası şeklinde spor salonları, resim, santranç, müzik kurslarını geziyorlar. Boş zamanlarında eğitimlerine destek olacak ek derslere katılıyorlar. Ancak bunları, eğlenmek, eğlenirken öğrenmek için ya da gelişimlerine katkısı olduğu bilinciyle yapmıyorlar. Akranlar yapıyor...

Tüm bunlar için sokakta oynamak özgürlüğü, sokakta oynamanın getirdiği kazanımlar feda edilebilir mi? Edilirmiş. Edildi de ne oldu? Çocuklar nihayet tüketime katıldılar. Hem de ne katılmak...

Nufusun üçte biri çocuk olunca işletmeler bu potansiyeli pasta payının dışında bırakmak istemediler. Çocuğun tüketime katılması üç yoldan gerekliydi; çocuklar bizzat tüketici olarak iyi potansiyeldirler, yetişkinlerin tüketim kararlarına etki ederler - bu özellikle çocuk erkil aileler için geçerlidir, ve en önemlisi geleceğin yetişkin tüketicilerinin tüketim alışkanlıkları bu dönemden itibaren şekillendirilir. Yoksa işletmelerin çocuklara çocuk giysileri üretmeleri ya da çocuk gıdaları üretmeleri çocuğun yaşına uygun beslenme ve giyinme hakkını gözettikleri için değildir. Ama mutlaka çocukların bu hakları işletmeciler tarafından çalışılmıştır.

Bir araştırmaya göre 10 tüketimden 4’ü yani toplam tüketimlerin %43’ü çocukların onayından geçmekte. Buna olumsuz bakacak olursak evet çocukları sokakta oynamak zevkinden mahrum ettik ama olumlu yönden bakacak olursak üretimleri gerçekleştirirken çocukların gelişim süreçlerini araştırdık. İşletmeler çocuklara daha çok satmak için üretim öncesi çocukların sosyal ve duygusal ihtiyaçlarını, gelişim evrelerini araştırdılar. Çocuğa birey olarak  verilen önem çocuğun tüketici olmasının önünü açtı. İşletmeler çocuğun değerini 1980’li yıllardan itibaren kavradılar. Darısı kurumların ve hatta siyasi partilerin başına.

İşletmelerin çocuğu tüketici olarak benimsemeleri ve sırf bu sebeple olsa bile çocuğa değer vermeleri hoştur. Pazarlama telaşları arasında reklamcıların ebeveynleri çocukların ihtiyaçları açısından eğitmeleri de takdir edilir ama çocuğa üretim satmak için sınırlar nereye kadar zorlanabilir? Çok zorladıkları bir gerçek ve bence bu durum çok da tehlikeli. Nasıl mı?

Doğru kişiye sordunuz. Ben bir işletmeciyim ve matematiğini bilirim. Diyelim ki üretimim ergenlik çağındaki çocuklara yönelik tekstile odaklı. Türkiye’deki satış payımın genişliği bu grup tüketici sayısının çokluğuna ve/veya başka üreticilerin azlığına bağlı. Başka üreticilerin azlığını sağlamak için yani rekabeti önlemek, piyasayı özendirmemek için satış fiyatlarımı düşük tutmalıyım yani maliyetimi iyice kısmalıyım, kar oranımdan fedakarlık etmeliyim ya da üretim kapasitemi arttırmalıyım yani yatırım yapmalıyım. Yatırım maliyetini sineye çekmeliyim. Tabii bu telaşla her zaman kalitesiz ürün üretme ve pazarı kaybetme riskimi hesaplamalıyım. Kırım noktalarını öngörmeliyim. Bu uzun iş ve risk almamı gerektirir. O zaman pazar payımı arttırmak için nereye yönelebilirim? Tüketici potansiyelini arttırmaya. Ergenlik çağındaki çocukların sayısı belli. Peki, ne yapsam da bu sayıyı arttırsam? Doğru cevap, ergenlik yaşını daha aşağılara çekmek olur. Bunu nasıl sağlarım? Ergenlik öncesi çocuklara ergenlik çağını özendirerek. Çocukların davranışlarının yaş nedeniyle değişmesini beklememe gerek yok. Bir reklam filmi çekerim, burada 10-11 yaşında çocuklara 12-13 yaşlarında giyilebilecek giysileri giydiririm, ürünün ambalajını 10-11 yaşlarındaki çocukların da ilgisini çekebilecek tarzda hazırlarım, “istek yaratırım”. Bunun bana faydası olur ama çocuğa etkisi açısından örneğin çocukların cinsel yaşama başlama yaş sınırını düşürür. Tek sakıncası bununla sınırlı değildir elbette. Çocuk yararına birşey olmadığını biliyoruz.

Diğer taraftan sokakta geçirilen zaman acaba tek başına çocuk gelişimi için yeterli mi? Artık değil ve bir daha hiç olmayacak. Gelişim potansiyelinin çok yüksel olduğu çocukluk döneminde çocukları sadece sokaktaki oyunlarla harcamak da haksızlık. Yapabileceklerini sınırlamak gereksiz.

Anlamalıyız ki bu Sokakta Oynamaya Karşı Çocukların Tüketime Katılmaları tartışmasında taraf olmak mümkün değil. Herşeye taraf olmayı seviyoruz ve ait olduğumuz (dahil olduğumuz değil)  tarafın iyisini kötüsünü benimsiyoruz ama burada olmaz. Çocuklar için her tarafın iyisini, iyi dozlanmış olanını benimsemeliyiz.

Kıssadan hisse yerel yönetimlere ve yerel otoriteye düşüyor. Yerel yönetimler ve otorite hizmet için yarışıyorlar ya, çocuğa  hizmet sunmakta mutlaka üreticilerle yarışa girmeliler. Çocuğun birey olduğunun farkına varmalılar. Tıpkı işletmecilerin çocuğun tüketici olduğunu, tüketimin seyrini etkilediğini farkettikleri gibi. Kim bilir, belki çocuklar yetişkinlerin oylarını da etkileyebiliyordurlar.

Buna rağmen Sokak Çocukları Rehabilitasyon Derneği’nin projesi kapsamında ÇÖZÜM Araştırma şirketince 10 ilde 10.000 örneklem üzerinde gerçekleştirilen Çocukların Sosyal İçerilmeleri Anket Çalışmasına göre 7-18 yaş arası çocuklar %99 oranında yerel yönetimlerin çocukları ve çocukların gelecek yaşamlarını etkileyecek hizmetleri üretirken çocuklara danışmadıklarını ifade ediyor.

Haberiniz olsun, işletmeciler çocuğun her türlü gelişim süreçlerini, davranış biçimlerini, isteklerini didik didik ediyorlar ve hatta çocuğun davranışlarını değiştirebiliyorlar. Her kesimden daha çok araştırdıkları ancak rekabet ortamında sonuçları kendilerine sakladıkları aşikar. Bir de işletmecilerin çocuk haklarıyla ne ilgisi var diye sorarlar. Bireyin olduğu her alanda işletmeciler var. İşletmeciler çocuğun birey olduğunu kabul eden ilk kesimdir. Sonra da çocuğu tüketici ettiler.

Taraf olmak mümkün değil . . .

Yorumlar