25 Aralık 2006
Çocuklar kendi potansiyellerinin farkına ancak bir birey olarak kendi haklarına kavuştuklarında varırlar. Çoğu dayağa maruz kalan çocuk şiddet hareketinden sakınmak amacıyla haklarından feragat eder ve potansiyelini hep sıkıştırılmış yaşar. Diğerleri ise kendisine şiddet uygulanan ortamdan uzaklaşma yollarını arar ve uzaklaşır. Çocuğa uygulanan fiziksel şiddet yetişkinler tarafından kabul gördükçe veya umursanmadıkça da çocuğa yönelik diğer türlü istismarların ortaya çıkmasını tetikler.
Çocukların disipline ihtiyacı vardır ve süreç içerisinde toplumsal yaşamın düzenine hazırlanmalıdırlar. Ancak; çocuğun disiplin edilmesi, dayatma (dayak) ile mümkün olmayacağı gibi kuralları sindirmeden uygulamak zorunda kalan çocuk, çocukluğu terk ettiği yaşlarında hiçbir eğitim almamışçasına ilkelliğe geri döner. Bunun adı ‘özgürlüğüme kavuştum’ olur. Artık, çocukluğunda yaşayamadığı haklarını belki de bizzat kendisi şiddet uygulayarak, başkalarının haklarına tecavüz ederek yaşamaya başlar. Böylece; eğitimde dayağın yaygın olması neticesinde, suçun toplum vicdanında üstü kapalı kabul görmesi, değerlerin sarsılması söz konusu olur. Burada yetişkinlerin davranış niteliklerinin çocuklukta aldıkları eğitimin nitelikleriyle doğru orantılı olduğunu söyleyebiliriz.
Çocuğun kötü davranışlarının, beslenme ve uyku bozukluklarından, tedavi edilmeyen gizli alerjilerden, yeterli oksijen alamamasından, fiziksel gelişimini de olumlu etkileyecek oyun ve egzersizlerden uzak yaşamasından, araştırma ve öğrenme ihtiyacından, talep ettiği kadar nitelikli ilgi görememesinden ve en önemlisi güncel hayatta karşılaştığı ve örnek aldığı olumsuz yetişkin davranışlarından kaynaklandığını anlamak ve biran önce ‘kötü çocuk’ damgalamasını kafalardan uzaklaştırmak gereklidir. ‘Kötü çocuk’, ‘bu çocuk adam olmaz’ gibi anlamlara gelen diğer nice yakıştırmaları sıklıkla kullanan yetişkinlerin, ebeveyn olmaktan, eğitici olmaktan yada sadece bir toplum içinde yaşamaktan kaynaklanan çocuğu eğitme görevlerinden vazgeçtikleri veya bu beceriye ve kültüre, sağduyuya, empatiye sahip olmadıklarını söyleyebiliriz. İşte bu kişiler çocuğa şiddet uygulama potansiyeline sahiptirler ve çocuğu eğitirken dayağa başvurduklarında, çocuğun denetlenemez öfke ve öç alma duygularıyla tanışmalarına sebebiyet verirler. Duygusal ve ruhsal olarak olumsuz etkilenmenin yanı sıra zaman zaman çok hafif vurmalar, itmeler dahi istem dışı ağır yaralanmalara hatta çocuk ölümlerine sebebiyet verebilir.
Yetişkinler ile çocuklar arasındaki anlaşmazlıkların çözümü de hoşgörü ve uzlaşmadan geçmelidir. Tıpkı iki yetişkin arasında çıkabilecek anlaşmazlıkların hoşgörü ve uzlaşma becerisi ile halli gibi.
Sonuç olarak; eğitimi süresince fiziksel şiddete maruz kalan çocuk fiziksel olarak zedelendiği, yaralandığı gibi yetişkin olarak topluma karıştığında ya bizzat şiddet uygulayan agresif kişilik sergiler yada pasif -her dayatılanı veya sunulanı kabul eden, sorgulama becerisinden uzak, yanlış yönlendirmelere yatkın bir kişiliğe bürünür. Her iki tarz yurttaş da demokrasiye olması gerektiği gibi aktif katılımda bulunamaz. İleri yaşlarımızda kendimizi teslim edeceğimiz çocuklarımızı bu sebeple ve sadece insan olduğumuz için gelin dövmeyelim. Çocuktan sevgi ve saygı bekliyorsak onları ikna etme becerilerini öğrenelim. Her ne amaçla olursa olsun, az veya şiddetli fark etmez, çocuğa şiddet uygulamak bireyin çaresizliğine (bilgisizliğini), görgüsüzlüğüne (düşük kültür seviyesini), insana sevgisizliğine ve ayıbına (düşük ahlak seviyesini) işaret eder.
Yorumlar