01 Şubat 2010
Doğubayazıt’ta bir kız çocuktu, ilkokula gidebilmeyi başarmıştı. Kız erkek bir arada okuyorlardı. Sağına soluna bakıyor ve televizyon seyrediyordu. Algı araçları sonuna kadar açıktı. Evlendirilme çağı yaklaşıyordu ve acaba kimle evlendirilecekti.
Artık doğuda bile işler eskisi gibi değildi. Evlenmek ne demekti biliyordu. Evliliğin cinselliği içerdiğinin farkındaydı. İç güdülerinin de farkındaydı. Çocuğu olurdu. Çocuğun nasıl yapıldığını (!) biliyordu. Küçücük mekanlarında anne-babasını hep duyarak bu yaşa gelmişti. Mahremiyete pek özen göstermezlerdi çocuğun yanında. Buna gerek duymazlardı çünkü o çocuktu ve kızdı ve köyün, ağanın emri susmakla mükellefti.
Aklı ve bünyesi ya da her neyiyse seçiciydi. Herkezi beğenmiyordu, canı çekmiyordu. Kafasında soru işaretleri, merak ve korkularıyla okula gidip gelmeye, köyündeki insan ilişkilerini ya da olmayan, oluşamayan, engellenen bu tarz ilişkileri sessizce seyrederdi.
Evet, evet yakında evlendirirlerdi onu mutlaka. Fikrini sormayacakları kesindi... Bahtına hangi yaşta kim olursa o çıkacaktı. Evdeki işler okulda öğretilen haklarla örtüşmüyordu. Okulda haklarının ne kadarı öğretiliyordu gerçekten. O da meçhuldü.
Gönlü sınıfından bir arkadaşına düştü. Kendisi gibi birine. Yaşıt, aynı eğitimi almış birine... Birlikte oynayıp, paylaşabilecekleri çok şeyleri vardı. Çocukçaydı, keyifliydi...
Kendi bildiği gibi bir erkeği sevmesine izin yoktu elbette. Yine de erkeğin (!) dikkatini çekmek istedi. İçinden gelen küçük kadın halleri onu dürttü. Mutlaka kendisiyle mücadele etmiştir etmesine ama merakı, isteği, sevgisi, beğenisi ve dürtüleri o lanetli (!) iki kelimeyi kağıdın üzerine yazdırdı. Seni seviyorum dedi...
Zaten bunu söylemeye utanıyordu, bir de yetmez gibi ölümüne korkuyordu ailesinden, komşularından, akrabalarından. Sorsa, kendi iyiliği için olduğunu söylerlerdi. Açıklasalar belki ikna olabilirdi ama kim neyi açıklardı ki. O bir çocuktu ve üstelik kız çocuktu. Kimse ona bir açıklama borçlu hissetmezdi. Var mıydı, yok muydu? Vardı elbette ama nasıl vardı. Kız çocuktu, ederi vardı. Duyguları ve düşünceleri ise elbette yoktu! Varsa da bunları kimse bilmemeliydi. Vardı ama kimse bilmeyecekti.
Üzerinde seni seviyorum yazılı beyaz kağıt öğretmenin eline geçti bir şekilde. Suç üstü yakalanmıştı. Yaşıtı bir erkek arkadaşa seni seviyorum demişti. Gebertirlerdi artık onu. Öğretmenin gözünün içine baktı kısa bir an. Sadece kısa bir an bakabildi. Hiç cesaret bulamadı... Hiç teselli hissetmedi.
Zaten diğer çocuklar da öğrenmişlerdi artık. Mutlaka babasının veya ağabeyinin haberi olacaktı.
Babasının tüfeğini dayadı, tetiği korkusuzca çekti ve korkularından sıyrıldı. Daha önce namusu kirlenen (!) kızlar böyle yapmışlardı. Yapmadılarsa da başlarına neler geldiğini görmüştü.
Ölmek, bir daha ortada görünmemekti. Kendini yok etti.
Doğubayazıt’ta geçtiğimiz haftalarda yaşanan intihar olayının ardından bu hikayeyi yazmak istedim. Çocuğun intihar ettiği Adli Tıp tarafından tespit edilmiş ama soruşturma devam ediyor. Çocuğun gerçekten böyle bir not yazıp yazmadığından, öğretmenin tepkisinin ne olduğundan haberimiz yok. Baba, anne ve erkek kardeş haberlerinin olmadığını, kızın intihar etmesi için bir sebep bulunmadığını söylüyorlar. Aksini söyleyemezler çünkü suçtur. Aradan geçen bu zaman zarfında öğretmenin ne gibi bir beyanda bulunduğu bilinmiyor. Biliniyorsa da toplumla paylaşılmıyor. İnanmalı mıyız, inanmamalı mıyız... Ne fark eder.
Böyle olaylar olmuyor mu? Çoğu intiharlarların sebebi gizli kalmıyor mu?
Giderek artan çocuk intiharlarına dikkat çekmek istedim. Çocukların intihar etmek üzere evlerde, ahırlarda silahla, iple yalnız başlarına bırakıldıklarını, kapıların üstlerinden kilitlendiğini ve bunun lanetli bir töre olduğunu yazmak istedim. Görevi üstlenecek küçük yaşta (ceza almayacak) erkek çocuk yoksa uygulanan bir sistemdir bu.
Gerçek hikaye nasıl sonlanacak şimdiden bilemeyiz ama olguyu hikaye etmek, çocuğu yalnız bırakmamak istedim. Doğubayazıt’ta sosyal hizmetlerin olmadığına, eğitimcilerin belli ki bu durumlarda ne yapacaklarını bilmediklerine dikkat çekmek istedim.
Konunun münferit olarak değerlendirilmesi beni üzecek, o yüzden hikayesini yazdım...
Sevdiği için ölmesi gerektiğine inanan çocukların var olduğunu duyurmak ve buna müsade eden ilgililere lanet etmek istedim.
Doğubayazıt’ta özveri ile görev yapan çocuk polisi arkadaşlara kolaylık dilerim.
Yorumlar