26 Kasım 2007
Onlar aramızdalar ve giderek sayıları artıyor. Bugüne kadar yaşadıkları sorunların farkında olmamamız, memnun ve mesut yaşadıkları anlamına gelmiyor. Her toplumsal sorunun patlayarak ortaya çıkmasını bekleriz ya, “Aaa, nedir bu başımıza gelen” diyebilmek, sorunu farkedebilmek için, işte mülteci çocuklar sorunu da aynı akıbete doğru talihsiz adımlarla ilerlemekte. Sorunun tıkır tıkır gelmekte olan minik ayak seslerini duymuyor olmamız da malum tutumumuzun göstergesidir.
Mülteci kavramı; “Irkı, dini, milliyeti, belli bir sosyal gruba mensubiyeti veya siyasi düşünceleri nedeniyle zulüm göreceği konusunda haklı bir korku taşıyan ve bu yüzden ülkesinden ayrılan ve korkusu nedeniyle geri dönemeyen veya dönmek istemeyen kişi” olarak anılıyor Mültecilerin Statüsüne İlişkin 1951 Sözleşmesi’nde. Sözleşme’de savaştan ve savaşla bağlantılı koşullardan kaçan bireylere dair bir atıf olmamakla beraber Birleşmiş Milletler, çoğu Avrupa Birliği üyesi ülkenin aksine, mülteci kavramı içerisine bu grup insanları da dahil etme anlayışında. Ne de olsa savaşların hiç değilse göstermelik sebebi ırk, din, milliyet, sosyal statü ve siyasi görüşe bağlı ayrımcılık. Ayrımcılık ve ardından gelsin savaşlar ve zulüm. Burada her toplumsal sorunun temelinde ve öncelikli sırada ekonomik nedenler olduğu gibi savaşların temelinde de ekonomik arsızlık olduğuna dair bir saplama yapmadan geçemeyeceğim.
Diğer taraftan mültecilerin hali vahimdir ancak, mülteci statüsü kazanmanın değeri büyüktür çünkü bu statüyü kazanmak için sınır geçemeyen ama yerinden yurdundan edilmiş insanların sayısı mülteci sayısından çok daha fazladır ve bunların hali nicedir belli değildir.
Mülteciler koruması altına girdikleri ülkenin hukuk kurallarına uymakla yükümlüler ve tabii sığındıkları ülkenin yurttaşlarının sahip oldukları temel haklara da sahipler. Bu haklar içerisinde çocukların hijyen koşullarda barınmaları ve okula gitmeleri de var. Bilimsel olmamakla beraber uzmanlar tüm mülteciler içindeki refakatsiz çocuk oranının %2 - %5 gibi olduğundan bahsetmektedir (toplam 25 milyon çocuk).
Etrafımız savaşlarla örülüyken ve bizzat terör yaşayan ülke olduğumuz için mülteci akınlarının ayak seslerini duymak pek de zor değil. Değil ama tedbir konusunda neler yapmaktayız o da belli değil. Sosyal Hizmetler’in refakatsiz çocuklarla başedebilecek kurum bakımı ve koruması kapasitesini sorgulamak gerekmez çünkü sağır sultan bile durumun farkındadır. Hele ki özellikle kız çocuklar ve kadınlar açısından “kısıtlayıcı giysiler giymeye karşı çıkmak veya eşini kendisi seçmek ve bağımsız bir yaşam sürmek istemek nedenleriyle saldırıya uğramaktan kormak” mülteci satüsü kazandırmaya yeterliyken akın akın mülteci dalgalarından ciddi korkmak ve tedbirleri acilen almak gereklidir. Kısaca, öğlen oldu bile haydi uyanın . . .
Yetişkin mültecilere uygulanan prosedürün aynısı çocuklar için de geçerli.
Ailelerinin refakatindeki çocukların statüsü, ebeveynlerinin statüsüne bağlı. Ebeveyni ile birlikte olan çocukla mülakat yapılmamakta, çocuğun durumu ayrıca incelenmemekte.
Refakatçisiz gelen çocukların ise yaşına uygun bir şekilde ve gerekli olması halinde bir psikolog ve avukatın yardımı ile mülakata alınması gerekli ancak hislerime göre uygulamada bu gerekliliğe pek önem verilmemektedir.
Diğer taraftan, Türk mülteci mevzuatında çocuklara özel haklardan bahseden herhangi bir düzenleme yok. Bu statüdeki çocuklar yabancı çocuklara tanınan eğitim, sığınma, sağlık ve her türlü kötü muameleden korunma haklarından faydalanabilirler. Bunun temelinde de aslında Taraf Devlet olduğumuz Birleşmiş Milletler’in Çocuk Haklarına Dair Sözleşmesi var.
Bu açıdan baktığımızda mülteci çocukların ilköğretim hakkından faydalandırılmaları kaçınılmaz ama malum lisan sorunu var. Uygulamada bu çocukların kendi dillerinde eğitim almaları için kendi ülkelerinden gelen eğitmenler kullanılmakta.
Mülteci çocukların ücretsiz tedavi (sağlık hakkı) görmeleri için çalışmalar sürdürülmekte. Uygulamada Devlet Hastaneleri ile işbirliği yapılması sözkonusu. Buna ücretsiz psikolog yardımı da dahil.
Mülteci çocukların barınma ve diğer temel gereksinimler için olmazsa olmaz şekilde Sosyal Hizmetler’in hizmetleri kullanılmakta. 2828 sayılı Kanunun 3. maddesi kapsamında mülteci çocuklar; fiziksel, zihinsel ve ahlaki gelişimleri ve kişisel güvenlikleri tehlike altında bulunan ve ebeveynleri tarafından terk edilmiş olarak tanımlanan korunmaya muhtaç çocuk statüsünde hizmet almaktalar.
İlk bakışta asayiş berkemal gözükse de mülteci çocukların sayılarının giderek artmakta olduğunu anlamamız gerek. Veri güdüğü Türkiye ve Birleşmiş Milletler’in Türkiye istatistiklerine baktığımızda 2003 yılı Aralık ayı itibarıyla (kümülatif) hakkında dosya açılmış çocukların sayıları cinsiyet ve yaş dağılımına göre şöyle;
Toplam 5193 sığınma talebi içerisinde başvurucuların 1625’i çocuk. Bunların 368’i 0-4 yaş arası, 1257’si ise 5-18 yaş arası. 0-4 yaş arası çocuklar içerisinde 165’i, 5-18 yaş arası çocuklar içerisinde ise 580’i kız çocuk.
Nispeten daha güncel bir veriye göre ise 1995-2005 yılları arasında 2342 insana mülteci statüsü verilmiş.
Şaka gibi ama yine de yazayım. 2006 yılı içerisinde Türkiye Birleşmiş Milletler Mülteciler Yüksek Komiserliği (TBMMYK) Temsilciliği mülteci nüfusumuza 17.691 YTL değerinde yardımda bulunmuş. Yılda kişibaşı 7,55 YTL’ye tekabül eder.
Çok ayıpladınız eminim.
Ben de ayıpladım ve ayıplamaya devam edeceğim. TBMMYK Temsilciliği de belki tez zamanda UNICEF gibi projeciliğe başlar Türkiye'den buldukları fonlarla ! Her sonbahar bunların Yürütme Birimi Cenevre'de toplanıp rapor hazırlıyor Birleşmiş Milletler Genel Meclisi'ne. Türkiye'nin özellikle Irak ve İran'dan gelen sığınmacıları bu raporda ne kadar yer buluyor merakım konusu.
Konu hakkında yazacak çok şey var ama uzun hikayeler sevilmez ve okunmaz. Üstelik bu konu hala belli kesimin ilgisini bile çekmeye layık bulunmuş değil. Yolu açmış ve TBMMYK Temsilciliği'nin performansına sıfırı vermiş olayım . . .
[1] http://www.unhcr.org.tr/MEP/index.aspx?pageId=152
Yorumlar