28 Ocak 2008
Medeniyetin ölçütü eğitim ya da ekonomik değerler değil, vicdan ve ahlaktır. Toplumlarda yazılı kanunlar ve buna uyan yurttaşlar vardır. Kanunların ne kadar vicdani, yani ne kadar yurttaşlar arasında ayrımcılıktan uzak olduğu ve yurttaşların da bu kanunlara ne ölçüde uydukları medeniyetin seviyesini belirler.
Kanunlar toplumun ihtiyaçları doğrultusunda değiştirilebilirler ama bu değişim pozitif yönde olmalı ve toplum yaşamı içerisinde yurttaşların refahını arttırıcı, iyileştirici niteliğe sahip olmalıdır.
Dinler ise toplum yaşamı içerisinde olmazsa olmaz kuralları koymak adına değiştirilemez kanun maddelerinden ibarettir. Yurttaşa birey olmanın vicdani ve ahlaki değerlerini öğretirler. Ama artık günümüz koşullarında yeni dinlerin gelmesine gerek yoktur. Çünkü kanunlar vardır ve bunlar yurttaşlar tarafından demokratik ortamlarda toplum ihtiyacına göre sürekli yeniden yazılmaktadır.
Türban, AKP’nin “ampul”ünden daha değerli simgesidir ve bu asla tartışmaya açık bir durum değil. İnancın simgesi olduğuna inanmak ise ayrımcılığı savunmakla eşleşir.
Yine birileri bana karşı cihad naraları atmadan açıklamamda fayda var.
Kur’an, “okunan” yani kitap demek. Kitap, MS 610 ve 632 yılları arasında yaklaşık 23 yılda gerçekleşmiş. Gerçekleşmiş çünkü Kitap Peygamberimizin ölümü ile tamamlanmıştır. Kitabın öğretilerileri/buyrukları Peygamberimiz yaşadığı müddetçe devam edebilmiştir.
Kitap 30 fasikülde (cüz), 114 ana bölüm (sure) ve 6236 alt başlıklardan (ayet) ibarettir. Yazımı, Peygamberin ölümüyle görevi bittiğinde gerçekleştirilmiştir. Vahiy yoluyla gelen buyruklar surelerin mevcut sırasını takip etmemektedir. Buna göre buyrukların, “genellikle Müslümanların belirli bir konuda bilgi, görüş veya cevap gibi ihtiyaçları doğduğunda, ya da önemli bir olay nedeniyle” gerçekleştiği söylenir.
Hadi yazıya bilimsel format kazandıralım, ANAHTAR KELİMELER; toplum yaşamı, kanun, inanç . . .
MS 600’lü yılların ilk yarısında toplum yaşamı içerisinde mirasın pay edilmesinin hükme bağlanması gerekmiş ve fetva istenmiş ve işte Nisa Suresinin 176. Ayetinde;
“Senden fetva istiyorlar. De ki: “Allah size “kelâle” (babasız ve çocuksuz kimse)nin mirası hakkında hükmünü açıklıyor: Çocuğu olmayan bir kişi ölür de kız kardeşi bulunursa bıraktığı malın yarısı onundur. Eğer kız kardeşi ölür ve çocuğu da bulunmazsa, erkek kardeş ona varis olur. Eğer kız kardeşler iki iseler, (erkek kardeşin) bıraktığının üçte ikisi onlarındır. Eğer kardeşler erkekli kızlı iseler o zaman, (bir) erkeğe, iki kızın hissesi kadar (pay) vardır. Sapmayasınız diye Allah size (hükmünü) açıklıyor. Allah her şeyi hakkıyla bilendir.”
denilmektedir. O dönemde kadınların, erkeklerin himayesi altında olduklarının bilinciyle bu maddeye bakacaksınız ve “Bir erkeğe iki kızın hissesi kadar pay düşer” fetvasından rahatsız olmayacaksınız. Günümüzde ise kadınlar erkeklerin himayesinde değiller ve bu öğreti maalesef cinsiyet ayrımcılığı anlamına geliyor ve doğal olarak Anayasa ve Medeni Kanunumuz başta olmak üzere bu durum kanunlarımızla iyileştirilmiştir. Miras artık cinsiyete bakmaksızın çocuklar ve kardeşler arasında eşit pay edilmektedir.
Türban inancım gereğidir diyenlerin Kitabın miras paylaşımı konusundaki buyruğu dini inançları olarak görmemeleri ayetler arasında ayrımcılık değil mi sizce? Yoksa türban simge midir!
Devam edelim, Nur Suresinin 31. Ayetinde;
“Mü’min kadınlara da söyle, gözlerini haramdan sakınsınlar, ırzlarını korusunlar. (Yüz ve el gibi) görünen kısımlar müstesna, zînet (yer)lerini göstermesinler. Başörtülerini ta yakalarının üzerine kadar salsınlar. Zinetlerini, kocalarından, yahut babalarından, yahut, kocalarının babalarından yahut oğullarından, yahut üvey oğullarından, yahut erkek kardeşlerinden, yahut erkek kardeşlerinin oğullarından, yahut kız kardeşlerinin oğullarından, yahut müslüman kadınlardan, yahut sahip oldukları kölelerden, yahut erkekliği kalmamış hizmetçilerden, yahut da henüz kadınların mahrem yerlerine vakıf olmayan erkek çocuklardan başkalarına göstermesinler. Gizledikleri zinetler bilinsin diye ayaklarını yere vurmasınlar. Ey mü’minler, hep birlikte tövbe ediniz ki kurtuluşa eresiniz!”
Yine MS 600’lü yılların ilk yarısında bir zamanda, bir gün toplum yaşamı içerisinde birilerini mağdur eden bir cinsellik yaşandığı çok belli. Fail için başka ayetlerde ceza öngörülüyor ancak bu ayette “KADINLARA DA söyle, … ırzlarını korusunlar” sorumluluğu getiriliyor. Toplumumuzda maalesef hala var olan dişi köpek ve onun sallanan, suça teşvik eden kuyruğundan bahsediyoruz burada. Ya da hala kadına karşı işlenen cinsel suçların şikayete bağlı olduğundan mı bahsediyoruz desek.
Erkeklerin cinsel suç işlememeleri için kadınların örtünerek haklarından feragat etmeleri, hatta cinselliği çağrıştıracak hareketler yapmamaları buyruğu var (Gizledikleri zinetler bilinsin diye ayaklarını yere vurmasınlar.). Ben, bir kadın olarak bunu kabul ederek kendimi aşağılayamam. Sorgulamadan, inatla türban takmak isteyenleri, sorgulamanın beşiği üniversitelerin koridorlarına asla layık bulmam.
Bu arada Kitabın Şura Suresinin 49. Ayetinde; “Göklerin ve yerin mülkü (hükümranlığı) Allah’ındır. O, dilediğini yaratır. Dilediğine kız çocukları, dilediğine erkek çocukları verir.” buyruğu mevcuttur. Bu da toplumumuzda malesef hala kanamakta olan bir yaradır. Üniversite koridorlarında türban takmaya inat etmektense, inanca hizmet etmek adına erkek çocuk doğurana kadar kadınları gebe kalmaya zorlayanlar, kadının sağlığını tehlikeye sokanlar, erkek çocuk doğurmayan kadına kadın demeyenler, erkek çocuk doğurmayan kadınların üstüne kanunlara rağmen kuma getirenlere karşı bir çalışma içine girseler Yüce Rab onlardan daha fazla razı olmaz mı?
İnanç ve bilimsellik aynı potada eritilebilir mi? Hayır. Biri, bireyin kendince doğrusudur diğeri evrensel gerçekliktir. Ben, türban tartışmalarını samimi bulmuyorum. Tehlikenin farkındayım… Kanuna karşı hile işlendiğini görmemek hiyanet içinde olmaktır.
Hukuk devleti içerisinde çok çeşitli bireysel doğrular yerine bilimsellik, Atatürk’ün İlke ve Devrimleri sonuna kadar takip edilecektir. Bunların içerisinde çocuk ve kadın hakları üst düzey korunacaktır.
İşte bu da benim inancım.
Yorumlar