30 Eylül 2007
Adalet kavramı her bireye göre değişir. Empati ve hoşgörüyü insanoğlu kendisine hiç yakıştıramadığı için adalet kavramı da bireyin egosunun yüksekliğine bağlı olarak bireyden bireye farklılık gösterir. Suçlu egodur diyebiliriz.
Diğer taraftan hukuk kurallarımız var. Birey halinden çıkıp yurttaşlık mertebesine erdiğimizde yani sosyal yaşama katıldığımızda ise adalet ve hukuk kurallarını sorgulayabiliriz. Hukuk kurallarını zaten hep sorgulamaktayız. Bireysel istekler genellikle hukuk kurallarıyla çakışmakta. Sık sık hukuk kurallarının adaletsiz olmasından da yakınırız. Mağdur açısından suçluya verilen ceza hep yetersizdir. Suçlu da hep gereğinden çok ceza aldığından yakınır. Sonuçta o kurallara uymama hakkını kullanmıştır. Yine de çoğumuz kuralsız bir yaşamın getireceği kaos ortamının farkındayızdır.
Hukuk kurallarını sevenler, sevmeyenler, kendi “sözlü kurallarını” koyanlar, töre severler hep birarada yaşamaktayız. Bireysel çıkarımıza ters düşen hukuk kurallarını sevmeyiz. Adalet kavramını bireyin hakkına yontmaya bayılırız.
İşte yine bir gerçek hikaye. Ben bu hikayeye bayıldım ve çok adil ve hukuk kurallarına uygun buldum. Kendinden çok küçüklere bayılanlar, onlarla ilişkiye girmekten hastalıklı zevk alanlar açısından ise hikaye adaletli olmayabilir. Bireysel istekler, güdüler ne adalet ne de hukuk kuralı dinlemek ister. Ego mekanizmayı teslim almıştır. Kontrol sıfır düzeydedir. Gerisi başkasının suçudur ya da Allah böyle istemiştir. Kısmet böyledir... Adamın canı çekmiştir bir kere, yorganlar yakılabilir, kalpler kırılabilir, hukuk kuralları hiçe sayılabilir, esnetilebilir. Bireyin canı çekmeye görsün ahlak ve hak ihlal edilebilir. İşin kötüsü birey bundan zevk de alıyordur. İşte burada ‘her şeyin başı eğitim’ söylemi sınıfta kalır. Nasıl mı?
Aslında memleketin her yerinde hemen hemen her gün bu tarz olaylar gerçekleşmekte. Biliriz ama bize nedir. Gazetelere yansıyan olay ise İzmir’de gerçekleşmiş. Genelde bu olaylar normal karşılanır ve gazetelere konu olmaz ama bu seferki farklı. Neden mi? Hakim, olması gereken kararı vermiş. Vermiş vermesine de hukukçular bile ikiye ayrılmış hukuk kurallarına rağmen.
21 yaşında bir genç, 15 yaşında evlendiği eşini 14 yaşında hamile bıraktığı gerekçesiyle TCK’nın 103. maddesi gereğince çocuğu cinsel istismar ettiği için 8 yıl 20 gün hapis cezası almış. Yasa belli 15 yaşın altında çocukla cinsel ilişkiye girmek suç. Çocuğun rızası olsa da olmasa da.
Bu olayda hukukçular ikiye ayrılmışlar. Gerekçeleri okudum ve gözlerim yaşardı. Hukukçularımız acaba hukuk kurallarının adaletine inanıyorlar mı? Adalet dağıtmak kimin tekelinde, kimin vicdanında? Hukuk kuralları varken vicdan muhasebesi mi yapacağız?
14 yaşında anne olan çocuk yaptığı bu evlilikten mutlu olabilir. Ne mutlu ona. Çocuk haklarından feragat etmek zorunda kalmıştır ve bunun bilincinde değildir ama işte hayatının önceliği evlilik ve onun getirdiği serbest cinsel yaşamdır. Peki bu her çocuk için geçerli mi? Hayır. Bu şekilde evlendirilen, çok küçük yaşta, fiziksel gelişimini bile tamamlamadan, katılım hakkını kullanabilecek bilince ulaşmadan cinsellikle tanışan ve gebe kalan, doğum yapan, sakat kalan, ölü bebek dünyaya getiren çocuklar ve kocandır diye tanıttıkları adamdan nefret eden çocukların durumu vahimdir.
Burada, hakimin verdiği kararı; ‘aile bütünlüğünün korunması’ gerekliliğine atıfta bulunarak veya ‘ceza islahı içermeli burada islah edici bir durum yok’ diyerek yeren hukukçulara inanasım gelmiyor.
Türkiye’nin içinde bulunulan gerçeklere göre yasa yapılmasını savunan hukukçulara isyan edesim geliyor. Türkiye’nin gerçeği her zaman doğru olmayabiliyor ve çocuk hakları açısından durumlar yasalarla iyileştirilmeye çalışılıyor. Yeni TCK hazırlanırken bunlara kafa yormadık mı? Boşuna mı çocuğa yönelik cinsel istismar tanımını TCK’ya koydurduk? Medeni Kanuna göre evliliğin korunması önemlidir ama Medeni Kanuna göre bile 14 yaşında küçüğün gebe bırakılması suçtur.
Sözün özü; kanuna göre 15 yaşın altında bir çocukla ailesinin ve kendisinin rızası olsa bile cinsel ilişkiye girmek suçtur. Bu madde çocukların korunma, gelişim, yaşama ve katılım haklarının korunması açısından önemlidir ve gereklidir. Sosyal açıdan da küçükle cinsel ilişkiye girmek o çocuğu cinsel istismar etmek demektir. Ortada evlilik olması çocuğun cinsel istismarını hafifletmez ve hele bir de başlık parası sözkonusu ise burada çocuğun cinsel sömürüsünden de bahsetmek gereklidir.
Keyfe keder hukuk kurallarını esnetmenin bize bir faydası olmaz. Aferin Hakime...
Yorumlar