07 Aralık 2009
Dedikoduyu her insafsız yapabilir…
Dr. Timothy J. Dailey, Aile Araştırma Konseyinde kültür çalışmaları yapan üst düzey görevli bir bilim adamı. Homoseksüellik ve Çocuk Cinsel İstismarı başlıklı bir makalesini okudum. Makale, Roma Katolik Kilisesinden homoseksüel rahiplerin yaşı küçük erkek çocuklara yönelik cinsel istismarı skandalının ardından ve homoseksüellerin sosyal dışlanmalarının önlenmesi ve hizmetlere ve olanaklara eşit erişim gibi insan ve yurttaşlık hakları savunularının en yüksek noktaya ulaşması üzerine kaleme alınmış. Bu olay Türkiye’de de çok konuşuldu, eşcinseller açısından.
Makalede en çok öğrenciler arasında oluşturulan “Gay-Straight İttifakı” dikkatimi çekti.
Okulları hedef alan homoseksüel aktivist organizasyon, The Gay Lesbian and Straight Education Network (GLSEN), okullarda en küçük yaştaki çocuklara hizmet veren homoseksüel eğitimcilerin bile eşcinselliklerini gizlememesi için çağrıda bulununca öğrenciler arasında da destek vermek için “Gay-Straight İttifakı” kurulmuş.
Bunun üzerine aileler, çocuklarının çok erken yaşta cinsel aktiviteye teşvik edilecekleri hatta homoseksüel kimlik ve yaşam tarzını benimseyebilecekleri yönünde endişelerini dile getirmişler. Tartışma alevlenmiş ve konu homoseksüellikle çocuk istismarının ilişkilendirilmesine kadar uzamış.
Doğal olarak, eşcinsel aktivistler homoseksüellikle çocukların cinsel istismarı arasında herhangi bir bağ kurulamayacağına dair ısrarcı olmuşlar.
Bu, kendi içimde hiçbir zaman belli bir akıla oturtamadığım, taraf olamadığım bir konu. Eşcinsel haklarının farkındayım ama çocuklara rol modeli olunmasının da karşısındayım. Bu durumda konuyu konuşmaktan korktuğumu bile söyleyebilirim. Korktuğumdan değil tartışarak taraflarına zarar verebileceğim düşüncesinden. Hangi tarafı savunsam? Sanırım her zamanki gibi çocuk hakları savunucusu yönüm ağır bastı ki bu makaleyi paylaşmak istedim.
Dr. Dailey, eşcinsellerin karşı durmasına rağmen, pedofili olgularında “homoseksüel pedofil” profiline sık rastlandığı yönünde bulgulara rastlamış.
Bulgular kısaca şöyle sıralanmış;
Pedofiller tartışmasız çok büyük çoğunlukla erkektirler: Çocuğa yönelik hemen hemen her seks suçu bir erkek tarafından işlenmektedir. İngiltere ve Wales tutukevlerinde mevcut 3.000 yetişkin seks suçu failinden sadece 12 tanesinin kadın olduğu görülmüş.
Kurbanların önemli kısmı erkek çocuklardır: Cinsel istismarların 1/3’ü erkek çocuklara karşı uygulanmıştır.
Çalışmalara göre, araştırmacı Alfred Kinsey’in %10 şeklinde sunduğu yaygın bilginin aksine, homoseksüel nüfus toplam nüfus içerisinde %1-3.
Çocuklara yönelik cinsel istismarlarda istismarcının eşcinsel olma oranı 1/3 olarak tespit edilmiştir. Çocuğa yönelik cinsel istismar suçu işlemiş 457 erkek fail üzerinde yapılan bir araştırmaya göre faillerin 1/3’ünün homoseksüel oldukları tespit edilmiş.
Makalenin özü buysa da aklım “homoseksüel pedofil” kavramına takıldı. Kavramı 20. Yüzyılın başında ilk ortaya atan Viyanalı psikiyatrist Dr. Richard von Krafft-Ebing. Ancak bundan sonra pedofillerin homoseksüel, biseksüel ya da heteroseksüel dağılımları dikkate alınmış ve sınıflandırmalar buna göre yapılmış. Türkiye’de böyle bir araştırma yapılıp yapılmadığını bilmiyorum. Çok da ilgilenmiyorum.
Sözün özünde merakım şu, pedofillerin sınıflandırılması, suçu önlemeye yarar mı yaramaz mı? Bu sınıflandırma kimin yararına? Derdim eşcinsellerle değil.
Bu makaleyi neden sevdiğimi ise en sonunda anladım.
Toplum içerisinde, kurbanları da, yaşadıkları travma neticesinde kendilerini sosyal dışlanmış hissederler, ya sekse fazla düşkün olurlar ya da cinsel yaşamları kararmıştır, agresif ya da ürkek olurlar, depresyondadırlar şeklinde olumsuz tariflemenin de kimseye fayda sağlamayacağı, aksine kurbanın bu negatif etiketler yüzünden sessiz kalmasını teşvik edeceğine dair ÇOK hem fikir olduğum bir mesaj var.
Acaba farkındalık yaratacağız diye zaten kurban olmuşları toplumun içinde konuşa konuşa bin beter kurban etmenin kime ne yararı var? Kimin ne hakkı var? Bu konu, kitle iletişim araçları üzerinden konuşulacak ya da eğitim verilecek bir konu değil kanaatindeyim.
Cinsel istismar mağduru çocukların tek talebinin unutabilmek olduğunu ben onlar adına bağırmış olayım. Onlara acımanın yine onlara faydası yok. Acımalarımızı, ağlamalarımızı bir zahmet gizli tutmak zorundayız.
Potansiyel olguları önlemek adına kurbanları kurban etmenin karşısındayım. Tıpkı, cinsel suç faillerinin ceza almaksızın hadım edilip topluma bırakılmasına karşı olduğum gibi. İşlenen suçun cezasını çekmeleri, suçun cezasız kalmaması çok önemli. Sonradan hadım edilebilirler…
Kurbana yönelik “Yalnız değilsin” mesajının marifetine ve ikna ediciliğine de inanmıyorum açıkçası. Bu anlamda kitle iletişim araçlarını kullananları da lanetlemiş olayım. Bu çocuklar hangi konuda yalnız değiller? Damgalanmak ve dışlanmak konusunda…
Peki, cinsel suçların gün yüzüne çıkması konusunda ne yapılabilir? Evet, konuyu uzmanlarla kapalı kapılar ardında açıkça konuşmalı ve tedbirler ve uygulamalar konusunda elimiz zenginleşmeli ama toplum içerisinde hangi başlıklarla konuştuğumuz çok önemli.
Farkındalık yaratmak adına topluma mesaj önerilerim; “Cİnsel istismar suçtur, bildirin”, “mağdurlar kesinlikle afişe edilmezler ve hikayeleri gizli kalır” (burada çocuğun rızası var diyenlere avaz avaz gülebiliriz), “mağdurlara ve yakınlarına ücretsiz ve kaliteli ve uzun soluklu tedavi mutlaka uygulanır”, “duruşmalarda mağdurun bizzat bulunması gerekmez”, “mağdur fail ile ya da yakınları ile kesinlikle karşı karşıya getirilmez”, “mağdur ve yakınları her türlü tehdide rağmen korunurlar”, “mağdurlara yeni bir yaşam için her türlü destek verilir”, “kamu personeli bu konuda ileri uzmanlaşmıştır”, “her çağrıya mutlaka cevap veren özel hatlar mevcuttur”, vs.
Kolaysa, bu mesajları verin topluma.
Dedikoduyu her insafsız yapabilir…
Yorumlar