25 Ocak 2010
Farkında mısınız son zamanlarda sıkça yeni doğanlarını yok kenarına bırakanları, çöpe atanları, okul bahçesine, tuvalete bırakanları okuyoruz. Hikayelerin çoğunda doğuran kadının çilesi ön plana çıkıyor. Yine de ne kötü insan olduklarına değinmeden edilemez!
Kocasından şiddet gören kadın ikizlerini yol kenarına atıp baba evine kaçmış.
22 yaşındaki üniversite öğrencisi şehirlerarası otobüs mola verince, tuvalete gitmiş, gayrı meşru (!) çocuğunu doğurmuş, onu çöpe atmış, kendisini toparlamış ve otobüse binerek yoluna devam etmiş. Bu ne uzun otobüs molasıdır diyeceğim ama çok da uzun değildir bunlar. O zaman şöyle diyeyim, bu ne büyük korkudur…
Bir diğer haberde poşete sarılmış bebeği okumuştuk hani okul bahçesine bırakılmıştı da kediler ve köpekler torbanın içindekini yemek üzereyken bebek bulunmuştu.
Bu konuda da her tarafı dinlemeli ve gerekiyorsa hak vermeliyiz ama hangi gerekçe bir insanın doğurduğu bebeğini bu şekilde atmasını haklı çıkartabilir. Hiçbir gerekçe… Bunu yapan vicdansızdır, çaresiz değil. Nasıl çaresiz değil demeyin. Kocasından, ana-babasından, toplumdan korkabilir insan ama yavrusunu yok etmez. Tabii yok etmenin şekli de çok zalimce.
Böyle el değiştiren çok sayıda bebek olabilir mi acaba?
Peki ne yapacak bu kadınlar? Ay pardon, yanlışlık oldu doğurdum ama bakamam, korkarım, ölmek istemiyorum, zaten şiddet görüyorum mazeretleri ile olacak iş değil.
Son öğrendiğim olay, otobüs molası süresince tuvalette kendi başına korkmadan çocuğunu doğurabilen, bebeği tuvaletin çöpüne atabilen ve hiçbir şey olmamış gibi yoluna devam eden genç insan üzerinden irdeleyelim sorunu.
Akıllı memleketlerde, sosyal devletlerde bu genç evlilik dışı hamile kaldığı için kendisine üzülünür ve yardımcı olunmaya çalışılır. Buralardaki gençler erken yaşta gebelik üzerine ve gebelikten korunma metotları üzerine zaten eğitilmişlerdir. Topluma yine de başlarına böyle bir felaket gelirse doğum öncesi, doğum sırası ve doğumdan sonra gizlice sağlık ve rehberlik hizmetleri verilir. Bunlara da yetişememişse genç ve kendince doğurmuşsa, bebeği bırakabileceği yerleri mutlaka duymuştur. Bebeği hiçbir binanın içine girmeden, kimliğini vermeden, kimsenin yüzünü görmeden bırakır duvara monte bir dairenin içine ve daireyi diğer tarafa çevirir. O kadar… Bebek emin ellerdedir, kendi bebeğinin katili olması gerekmemiştir, artık bir korku yaşaması gerekmemektedir.
Sadece bebeğinin elinden gitmiş olmasına üzülebilir.
Milletler fetus haklarını konuşur ve savunurken, bizim yeni doğanlar çöpe atılıyor. Sosyal Hizmetlerden Sorumlu Devlet Bakanının konuyla ilgili her hangi bir çalışması olup olmadığını bilmiyoruz. Ben bilmiyorsam, istem dışı gebe kalmış, korku içindeki kadınlar da bilmiyordur. Bakanı göreve atandığı gün okumuştum haberlerde bir daha kendisini görmedim, duymadım da… Mutlaka bir yerlerde bir iş yapıyordur. Çok meşgul olmalı!
Bu konu çok vahim bir konu, çok yönlü mağduriyetler ve olmazsa olmaz ve mutlaka çok düşünerek hazırlanmış stratejiler gerekli. Burada yeni doğanın hakkından yani bir çocuğun yaşama hakkından bahsediyoruz ama ombudsmanlık vazifesi üstenen Meclis Çocuk Hakları Komisyonundan da bir ses çıkmıyor.
Sivil toplum nerede? Onlar çocukların yaşatılması ile değil yaşayabilenlerin eğitimi ile ilgililer, fazlası onları da gerer. Halk tabii her zamanki gibi ağlamaktadır.
Tuvalette köprücük kemiği kırık olarak çöpten çıkartıldıktan sonra ancak müdahale eden Sosyal Hizmetlere teşekkür etmeli miyiz, bilemedim.
Bu çocuğun böyle koşullarda peydahlanmasını engellemek için ne gibi çalışmalar yaptılar, çöpe atılmasını engellemek için ne gibi çalışmalar yaptılar? Bu olguda tek suçlu anne mi? Çocuğun babası nerede? Doğum yapan gencin gebelik sürecinde arkadaşları, öğretmenleri, anne-babası nasıl olmuş da dikkat etmemişler?
Sosyal Hizmetlerin koruyucu önleyici faaliyetleri neler? Böyle bir programları yoksa, o zaman kaasite arttırma çalışmaları neler? Çünkü böyle giderse ciddi bir kapasiteye ihtiyaçları var. Dışarıda yüzlerce risk altında genç, çocuk, yenidoğan ve fetus var.
Yorumlar