05 Ekim 2009
İnsan hakları, kadın hakları, çocuk hakları, yaşlı hakları, çalışan hakları, engelli hakları var da hayvan hakları yok mu? Olmaz mı, var tabii.
Türkiye’de, hayvanların hakları, “Hayvanları Koruma Kanunu” çerçevesine hapsedilmiş. Kanun toplamda 33 maddeden ibaret ve bunların 9 maddesi yürütme ile ilgili maddeler. İlgimi çeken ise Madde 14.a). Bu maddeye göre; “Hayvanlara kasıtlı olarak kötü davranmak, acımasız ve zalimce işlem yapmak, dövmek, aç ve susuz bırakmak, aşırı soğuğa ve sıcağa maruz bırakmak, bakımlarını ihmal etmek, fiziksel vepsikolojik acı çektirmek.” yasak.
Bu nasıl bir yasak bilemedim. Ortalıkta acı çeken hayvanlar var. Bir de çocukları ve kendimizi eğlendirmek adına hayvanlara ettiklerimiz var.
Çocukluğumda, şehre gelen dünyaca ünlü sirklere giderdik. Aslan ya da kaplan ağzını kocaman açıp da eğitmeni kafasını ağzına sokarken babamın gözlerinizi kapatın talimatı verdiğini hatırlıyorum. Çaktırmadan bakıp da korkudan dudağımın uçukladığı da anılarım arasında. Gözümüzü kapatacaksak niye gidiyoruz bu sirke…
Gençlik yıllarımda ise 38 dönüm alanda kurulu Miami Seaquarium’u gezerken içeride şov yaptırılan yunus, katil balina, deniz aslanları gibi hayvanları çektikleri psikolojik ızdıraptan kurtarmak için savaşan aktivistlerin yaygarasına şahit olmuştum.
Denizcilik yıllarımda ise Karayip’lerde gezinti yapan yolcu gemisinde bir akşam yemeğinde tanıştığım Amerika’lı karı-kocadan, çok seyahat ettiklerini ve en beğenmedikleri ülkenin Türkiye olduğunu duyduğumda, serde gençlik de var, kaynar sular kafamdan aşağıya geçmişti. Yine gemi ile seyahatlerinde İstanbul’un Karaköy limanına geldiklerinde kadının ayağına ayı basmış ve çok korkmuş diye anlatmışlardı. Kendimce savunuya geçip o hayvan terbiye edilmiştir ve show yapmak için, sizi mutlu etmek için dans ettirilmiştir deyiverdim. Böyle bir sebeple ülkemi karalayamazsınız diye çıkıştığımı hatırlıyorum. O zamanlar cahildim.
Aldığım dersi hiç unutmam. “Beni eğlendirmek için bir hayvanı istismar etmeniz gerekiyorsa, ülkenizi sevemem” demişti hanım. Türkiye’ye döndüğümde sokaklarda ayılara dans ettirenlere savaş açanların arasına karıştım ve nihayet bu garip eğlenceyi yasaklatmışlığımız da var.
Bir daha hayvanların show amaçlı kullanıldığı bir sirke hiç gitmedim. En son Las Vegas, Treasure Island Otel ve Casino’da Cirque du Soleil tarafından sahnelenen Mystere isimli sirke gitmiştim. Show bittiğinde ağladığımı ve yerimden kalkmak istemediğimi hatırladıkça o muhteşem showa duyduğum özlem gözlerimi yeniden ıslatır. Bu sirkte hayvanların istismar edilmediğine dair afişlerinde ve davetiyelerinde ibareler vardı. Gösteri boyunca bir tek hayvana da rastlamadık. Gösteri o kadar güzel ve başarılıydı ki, hayvanlardan medet ummalarına gerek yoktu.
Gel zaman git zaman hayvan hakları konusunda çok da fazla ilerlediğimizi söyleyemeyeceğim. Bugün Türkiye’de hala koca koca yunusları küçük küçük havuzlara mahkum edip, “hayvan dostlarımızla yüzelim” sloganları eşliğinde bırakın çocukları aklı selim olmasını beklediğimiz yetişkinlerden para kazanabilenler var.
Su ürünleri mühendisi bir arkadaşımdan duyduğuma göre, bu aslında çok da masum bir eğlence değilmiş. Hayvanları denizlerden koparmanın yanı sıra, bu dar havuzlarda psikolojileri bozulduğundan ve beslendikleri için avlanma güdülerini tatmin edemediklerinden agresifleşebildiklerini ve insanlara zarar verdiklerini ya da intihar ettiklerini duydum. Yunuslar çok da hızlı hareket etmesinler, yani istem dışı olarak insane zarar vermesinler diyerek bu hayvanlara uyuşturucu ilaç verdiklerini de aktardı.
Gençliğimde, Marmara’nın akıntılar ve serüvenlerle dolu serin sularında yunuslarla onların ortamında karşılaştığımı hatırladım. Davranışlarında, Meksika Körfezinde daldığım zamanlarda karşılaştığım köpek balıklarından hiç farkları yoktu. Daireler çizerler, burunlarıyla dürterler. Bu oldukça acıtan bir harekettir. Aynı zamanda, dalgıçlar iyi bilir, açık denizde karşılaşılan büyük kitleler, sabit bile olsa insanı ürkütür. Kaldı ki bunlar çok hareketli ve hızlı, kazayla size zarar verme ihtimalleri çok yüksek.
Şimdi Marmara’da balıkçılık mevsimi. Evimin 30 metre ilerisine 3-4 tekne aynı anda ağ atar. Mola diye bağırdılar mı koşarım balkona. Bu manzara başka manzaradır. Seyrederim dakikalarca balığın çevrilmesini, ağların çekilmesini. Dünyanın martısı sarar teknelerin etrafını, ağın dibini beklerler. Ayıklanan balıklar denize bırakılır. Onları kaparlar. Bir başka ağ bekçileri ise yunuslardır. Sanki “mola”yı duydular mı toplanırlar teknenin etrafına. Uzaktan seyretmek çok keyiflidir. Bu keyif bazen balıkçıların ağlarının parçalanmasına sebep olsa bile keyiftir.
Bu manzaraya zaman zaman yunusların atakları karışır. Denizin karıştığını, köpürdüğünü görür su kaynıyor sanırsınız. Yunusların çok da sakin olmadıklarını görmek insanı ürkütür ama yine de kendi doğasında yunusu seyretmenin tadına doyum olmaz.
Küçük havuzlarda yunuslarla suya girmek… Çocukları ve kendimizi eğlendirmek adına böyle bir risk almalı mıyız? Eğlenmek için hayvanları istismar etmeli miyiz?
Oğluma da sordum, “Yunuslara binek hayvanı muamelesi yapanlara kızıyorum tabii.” dedi.
Başka söze ne gerek var.
Çocukları eğlendirmek için hayvanların haklarını ihlal edersek, sizce çocuk bundan ne öğrenir? Hayvanı sevmeyi mi yoksa ona binmeyi (!) mi?
Eğlence olsun diye çocukları fiziksel veya cinsel istismar edenler hakkında ne düşünüyorsam, eğlendirmek için hayvanları tutsak edenler, onlara uyuşturucu verenler ve onları para verip seyredenler hakkında da aynı şeyleri düşünüyorum.
Yorumlar