Çocuk ve Din : Boğaziçi Üniversitesi'nde Cami

10 Aralık 2006

Ben Müslüman olarak doğdum ve nufus kağıdımda İslam yazdığı günleri bilirim. Kimsenin bana sorduğunu hatırlamam. Olsun farketmez, bir itirazım yok. Din ailemizde hiçbir zaman bütünleştirici/ayrıştırıcı bir kavram ve değer olmadı. Çok sayıda farklı dinlere inanan arkadaşlarımız vardı. Din açısından arada fark olduğunu ailem çocuklarına asla hissettirmedi. Sanırım onlar da dinin farklılık yarattığını hiç düşünmemişlerdi.
Çok genç yaşta hayatını kaybeden dedem, çocukken Atatürk’ün elini öptüğünü anlatır ve düşmanlar içerisinde dini kişisel çıkarlarına alet etmeye çalışanları öncelikle sıralardı. Hasta yatağında artık son günlerini yaşarken her gece dua edelim isterdi. Ederdik. Duamız hep şöyle ve Türkçeydi: “Allahım, sevgisizi benden ve ailemden uzak tut. Senle arama girmek isteyeni lanetliyorum. Amin.”
Dedem çok iyi Arapça okur ve yazardı. Cumhuriyet öncesi medrese eğitimi almış bir kişiydi, tıpkı Atatürk gibi. Kutsal kitabı başının ucundan ayırmazdı ve Kitap elinde öldü. Başkalarının dualarında sağlık, sıhhat, başarı dilekleri olurdu. Uzun uzun Arapça dualar ederlerdi. Biz niye böyle söylemiyoruz diye sorardık.
- Sağlık, sıhhat, başarı (kendi yapabileceklerin) Allah’tan dilenmez. Sağlıklı, sıhhatli, başarılı olmak için okula gitmelisin (eğitim almak), oyun oynamalısın (spor yapmak), evde pişen yemekleri yemelisin (doğru beslenmek). Bunlar sizin vazifeniz  Allah’ın değil, sizi gidi koca tembeller.
Kıkır kıkır gülerdik. Peki Allah ile aramıza girmek isteyen kimdi? Bu insanı neden lanetliyorduk, nasıl lanet olunurdu? Allah’tan korkmak bunun için miydi? Allah kızınca ne yapardı?
Gülerdi;
- Allah sevgidir çocuğum. Kendini, aileni ve arkadaşlarını seveceksin. Allah ile arana kendinden başkası giremez. Sevgisiz kalmayayım, başkalarına zarar vermeyeyim diye dua ediyorsun. Lanetlemek, pişmanlık duyabilmeyi dilemektir. Pişman olunca çok acı çekersin. Bu acıyı yaşamamak için dua ediyoruz, kendimize sevgiyi hatırlatıyoruz yavrum.
“Yani kendimizi dolmuşa mı getiriyoruz” diye dalga geçerdik aklımızca. O da “Evet, sık sık kendinizi sevgiyle doldurun” derdi. İnanılmaz bir hoşgörü ve empati sahibiydi. Sevginin tek bütünleştirici olduğu mesajını verirdi. Ne zaman İstanbul’a gelse ondan bir saniye ayrılmak istemezdik. Dedemle çok eğlenirdik. Cumaları camiye giderken “arkadaşları görüp geleyim” derdi. Dedem ve arkadaşları… Cami çok eğlenceli bir yer olabilirdi. Bizi de götürmesi için yalvarırdık. Sık sık “Hadi ordan veletler, camiye gidince İNSAN olunmuyor, önce okuyun insan olun” derdi. Dedem ve arkadaşlarının camide vaaz veren hocaya ZOR SORULAR sorduklarını, gerçekten çok eğlendiklerini, dedem öldükten sonra arkadaşlarının anılarından dinlemiştik.
Dedemi neden hatırladım birden bire? Bu din meselesi de nedir? Kimin dininden bana ne, çocukların dininden kime ne?
Ben bir Boğaziçi Üniversiteliyim. Şimdi okuluma cami yapmak istiyorlar. BURA (Boğaziçi Üniversiteliler Derneği) kolları sıvamış. MÜSİAD’ın fuar standtlarından inmeyen BURA’nın 2003 yılındaki açılışına Recep Tayyip Erdoğan’da icabet etmişler ve konuşma yapmışlar.
BURA’nın kuruluş amacı: … birlikteliğimizi yeniden tesis etmek, tanışıklıkları pekiştirmek, merhamet, sevgi ve şefkat ekseninde kendi aramızda yeniden, çok daha güçlü bir ünsiyet oluşturmak gayesi ile bir dernek çatısı altında faaliyetlerimize başlamış bulunuyoruz. Derneğimiz; üyelerin ve ailelerinin ekonomik, sosyal ve kültürel problemleri ile ilgilenmeyi, üyeler arasında ünsiyet tesis etmeyi, güzel ahlakla ahlaklanmayı ve bu münasebetle iyiliği emredip kötülükten alıkoyan bir topluluk olmayı amaç edinmiştir.
Güzel ahlakla ahlaklanmak için Boğaziçi Üniversitesi’nin göbeğinde cami kurmanız mı gerekiyor?
Sevgili Dedem derdi ki; Hadi oradan veletler camiye gidince İNSAN olunmuyor…
“Allahım, sevgisizi benden ve ailemden uzak tut. Senle arama girmek isteyeni lanetliyorum. Amin.”

Yorumlar