01 Mart 2010
Siz hiç katil balina gördünüz mü? Asaletine hayran kalırsınız. Kocaman kütlesiyle büyük bir hızla çevik hareket etmesini yadırgarsınız ve normal bir insansanız O’na asla el sürmek istemezsiniz. O, yücedir, size göre daha üstündür. O, büyük balıktır ve siz küçük... Saygı duymalısınız.
Bilenler bilir, denize aşık biriyim. Aşkın özünde içten gelen bir adanmışlık varsa da karşı tarafa saygı göstermenin aslında bireyin kendisini emniyete almak olduğunu öğrendim. Dalış derslerimi, köpek balıklarının cirit attığı, akıntılarıyla ve zehirli mercanlarıyla çok meşhur olan Meksika Körfezi’nde aldım.
Gençlik başımda duman, ilk aşkım, ilk heyecan ruh halleri içindeyken denizle sevişmek çok hoştu...
Gördüğüm her canlıya ellemeden geçmiyordum. Çok sayıda batığa daldım ve mercanları okşayıp ardından saatlerce cayır cayır yanan avuçlarımı buz kaplarının içinde tuttum. Denize aşıktım, eldiven giymeyerek doğa ile bütünleşmenin özgürlüğünü ...!
Eğitmenim uzun boylu, çok zarif, sarışın bir hanımdı. Dalmadan önce sanki sevgilisiyle buluşacakmış gibi uzun uzun hazırlanır, belki binlerce kez okuduğu çizelgeleri yeniden gözden geçirirdi. Çoğu meslekdaşının aksine bıçaksız dalardı. Ben de bugüne kadar dalışlarımda hiç bıçak kullanmadım. Okyanus dalışlarımda bile hiç wetsuit (balık adam kıyafeti) giymedim. Denizin beni üşütmesini, orama burama değen mercanların cildimi kavurmasını bile severdim. Macera, maceraydı... Ben çok cesurdum (!)
Büyüdüğümde, bu tedbirsiz dalışlarımdan utandım.
Lisanslarımızı alma zamanı gelince, eğitmenim herkese yanlışlarını hatırlattı, brövelerini verdi ve öptü, kutladı. Hiç bir zaman tek başımıza dalmamamızı öğütledi. Peki, benim yanlışlarım... Eğitmen, kulağıma, “Balıklarla flört etme! Senle oynaşmak isterlerse, bin pişman olursun ve bu senin suçun olur” dedi.
Güldüğümü ama aklıma kazıdığımı hatırlıyorum. Yıllar sonra süresi dolan lisansımı yenilemek istediğimde kendisine yazdım. Eğitmenliği bıraktığını, Amerika’ya geri döndüğünü, havuzlarda balıklara “dostluk” adı altında eziyet edenlere, bundan para kazananlara karşı aktivist hareket başlattığını söylediler.
Toplumu bilinçlendirme adına belirledikleri sloganları ise “Dikkat! Seninle oynamak isteyebilir”.
Yıl 1985, Miami’de Seaquarium (Deniz Akvaryumu) önünde çok pankart taşıdım. Fakat Dünya’da ve ülkemizde yaygınlaşan, avlanma iç güdüsü ile doğan dev canlıları küçük havuzlara tıkma ve onlarla oynaşma akımı giderek arttı.
Uzmanların uyarılarına rağmen insanlar hem kendilerini hem çocuklarını tehlikeye atıyorlar hem de balıkların doğada özgür yaşam haklarını ihlal ediyorlar. Engelli çocukları yunuslarla yüzdürerek terapi uyguladığını söyleyenler de var.
Geçtiğimiz hafta, Dünya, yine bir balinanın bakıcısını herkesin gözü önünde, gösteri sırasında öldürdüğüne şahit oldu. Aynı balina önceden iki kişiyi daha öldürmüştü.
Olayı yorumlayan biyolog dedi ki, balina sadece oynamak istemiş olabilir...
Bu büyülü hayvanları istismar ederek çocukları ve kendimizi eğlendirmek de nereden çıktı. Para insana her şeyi yaptırabiliyor. Bu tamam ama satın almak zorunda mısınız. Unutmayın ki çocuğun tam bütünlüğü için her türlü tedbiri almalısınız.
Fotoğrafta, balığın sırtına yapışmaya çalışırken bir yandan da gülümsemeye çalıştığınızı gördüğünüzde, bunu “çok eğlendik, müthişti” olarak algılayıp kendinizi çok beğeniyor olabilirsiniz. Bu sizin gerilerde kalmış algı seviyenizle ilgili bir şey. Peki, ya sizi sırtında yüzdüren, bunu öğrenebilmek için şiddet kullanılarak eğitilen ve hızlı hareket etmemesi için, sakin durması için uyuşturucu müptelası haline getirilen, balıklığından çıkmış balığın o fotoğraf karesinde olmak isteyip istemediğini hiç düşündünüz mü?
Balık size zarar verdiğinde, “yalnızca oynamak istedi” denilecektir.
Tesis sahibinden alacağınız asla olmaz çünkü suya kendi iradenizle girmiş olacaksınız.
Çok rica ediyorum, çocuklarınızı o havuzlara sokmayın. Hiçbir çocuk, hayvan haklarının istismar edildiği o fotoğraf karelerinde yer bulmasın.
Hiç sevimli değil... Rüküş bir etkinlik.
Spor deseniz spor değil.
O havuzlar hijyenik hiç değil...
Yorumlar