12 Şubat 2007
İçimdeki büyüklük duygusunu yerle bir eden Dağ’ın eteğinden zirveye baktım. Önce yüksekliği karşısında ezildim, sonra bilinmezliği içime korku saldı. “Büyüklüğün somut ifadesi”, elimi uzatsam dokunuvereceğim. Manzara muhteşem ama yalnız. Civarda ağaç olmaması ne güzel. Korkulması gerekenlerin saklı kalması zorlaşmış. Bu iyi. Zirvenin buz örtüsü altında saklı kalması ise cezbedici. Yaşamak ve ölüm karşımda dimdik duruyor. Ya aradaki insanı sevmek ... O nerede? “Yazısız kurallar” ın izleri karların altında kalmış, şükürler olsun. Bencilce ama şükürler olsun.
Dağ beni rahatsız etti. Dağ beni mest etti. Karanlıklardan ışığa çıkmak için dayanılmaz bir içgüdü hareketi yaşadım. Adrenalin seviyem had safhalara yükseldi. Potansiyel mükemmel ama yanlış işlenmiş. Doğubayazıt’ta çocuklar ağalarca mahkum edilmiş. Etraf Kürtçe konuşuyor. Bu, sanki hepimizin kabul ettiği hakları değil de, dayatılan karşı duruşlarının simgesi. Halbuki yasak yok ve istedikleri gibi günlük yaşamlarında Kürtçe konuşuyorlar. Sadece kavgasını yapmayı bırakmayı unutmuşlar. Ağrı Dağı böyle öğretmiş. Bundan başka dile getirilen toplumsal kaygıları yok. Neredeyse ne mutlu diyeceğim. Çocuk istismarı nedir bilen yok. Her türlü istismar hak. Para çok ama çok önemli. Parası olan bedelini ödüyor kan davası, namus davası bitiveriyor. Bu bir zengin kültür değil zenginin kültürü. Ölenler fakirler. Namus ölümleri onlara mahsus. Ama parayı bulan akil kişiler ne mutlu ki büyük şehirlere göç etmeye başlamışlar. Ara sıra ticaretlerini (!) yapmak için geliyorlar. Giderek Kaymakam’ın gerçek akil kişi olduğunu öğrenecekler. Yurttaş olmayı öğrenecekleri gibi. Sorumluluklarını yerine getirmezlerse haklarının da olamayacağını öğrenecekleri gibi. Çoktan öğrenirlerdi ama sözde akil kişiler engellemişler.
Bunun kültürel farklılıkla ve insan haklarıyla hiç ilgisi de yok. Ben giymesem de morlar, cart sarılar, kırmızılar, giyenler beni neden rahatsız etsin. Doğa öyle renksiz ki burada canlı renklere ihtiyaç var. Canlı renkler buğday tene, boncuk siyah veya buz göz rengine çok yakışıyor, insanları ısıtıyor. Anlamasam da yanık Kürtçe ezgilerden nasıl etkilenmeyeyim, belki de bunlar aşkı daha iyi anlatıyor. Ama biz burada gerçekten başka bir şeyden bahsediyoruz. Maddi çıkardan bahsediyoruz. Ağaçsız ortamda aydınlarımız gözünü açmalı, barış türküleri çığıranlar gerçek sebeplere parmak basmalı. Sınır ticaretini (!) saklamak için kültürel sebep uyduranlara “hop dedik” diyebilmeli. Yetişkinlere yazısız otoriteye boyun eğmeyi öğretmek için çocuklar berdel edilmemeli, kan davaları görülmemeli, töre cinayetleri işlenmemeli. Komşular komşulara düşürülmemeli. Kapitalist düzeni reddederken, ağaya kul olunmalı kültürünü sevmemeli, şiddetle reddetmeli. Bu durumu insan haklarıyla, insanı sevmekle karıştıracak kadar romantizm lüksümüz yok. Hepimiz akil kişiyiz, yurttaşız.
Ey, Ahmet Muhip Dranas, ne güzel anlatmışsın keyfiyeti taa o zamanlardan;
Ağrı’ya eş yüce bir dağ yok içimde
Ne kadar cüceyim dert ve sevincimde!
Kaplamış gözümün gördüğü her ufku
Umutsuz, zifiri bir gece, bir korku.
...
Öyle kolaydı ki yaşıyorum demek;
Soframıza konmuş bu doyulmaz yemek
Niçin bir zehirli kaşıkla yenmede?
Ağrı! Başına boz bulutlar inmede.
Ne kadar cüceyim dert ve sevincimde!
Kaplamış gözümün gördüğü her ufku
Umutsuz, zifiri bir gece, bir korku.
...
Öyle kolaydı ki yaşıyorum demek;
Soframıza konmuş bu doyulmaz yemek
Niçin bir zehirli kaşıkla yenmede?
Ağrı! Başına boz bulutlar inmede.
Trabzon – Erzurum – Tahran Uluslararası kara yolları Ağrı’nın eteklerini dolanıp İran’a gidiyor. Zirve 5165 m yükseklikte. 4000m ye kadar bazalt, daha sonraki yükseklik andezit lavlarından oluşan canlı volkanik dağ. Anadolu yarımadasının en yüksek dağı. Dağ, İran’ın 16 km batısında, Ermenistan’ın 32 km güneyinde. Burada asayişi korumak zorken yine burada yaşanan çocuk aşklar romanlara konu olmuş. İşte Yaşar Kemal’in Ağrı Dağı Efsanesi. Ahmet ile Gülbahar’ın yaşadıkları aşkın tasvirinde Mahmut Han’a karşı duruş yok mu?
Yaşar Kemal’den bu yana pek bir değişiklik olmadı. Doğubayazıt’ın çocukları hala aşk yaşıyorlar. Bu çok iyi. Aşk yasak ama çocuklar yaşamaya devam ediyorlar. Bu, ağalara karşı duruş. Ağa, “berdel (tutsaklık) yok, ölüm yok” derse bir garip yurttaş buna cesaret edemezmiş. Öyleyse çocuklar neden ölüyorlar? Böyle bir ağa bulsam ellerinden öpeceğim. Devlet ile aynı şeyi söyleyen ağa neden Devlet’e tercih edilsin? Taraftarı hedeflemek, menfaat bulmak için tersi sav oluşturulmalı, bahaneler bulunmalı. Doğubayazıt’ın çocukları hala berdel ediliyorlarmış. Öyle böyle değil. Beyinler yosun tutmuş. Böyle bir kültür olmaz, kabul edilemez. Töre dediğin ölümü emredemez.
İşte size bir efsane de benden. Doğubayazıt’ın erbablarından duydum. Çok keyif aldığım iki günlük çalıştayın çıktılarından biri bir efsane. Zozan’ın ağabeyi zorla nişanlı bir kızı kendi isteği ile kaçırıyor. Aile Zozan’ı berdel edecek ama kime? Kaçırılan kızın nişanlısına mı, kaçırılan kızın 12 yaşındaki erkek kardeşine mi? Şaka gibi. Yazısız hukuk (ağa hukuku düşünüyor) 17 yaşındaki Zozan’ı 12 yaşındaki erkek kardeşe berdel ediyor, garibim nişanlı ise bir miktar para ile susturuluyor. Garibim dediğime bakmayın en mutlu ve bu olaydan en zararsız çıkan kişidir kendisi. Efsaneyi Zozan yazıyor, ahırda kendini asıyor. Nasıl ağalar, beğendiniz mi? Ağzınızın payını aldınız mı? Daha kaç fakir çocuk ölecek ki bu ağalar akıllanacak? Olay “Sıla” dizisi gibi romantik değil. Burada saça takılan cıvıl cıvıl tavus kuşu takıdan bahsetmiyoruz. Merakta ve üzüntüdeyim. Berdelin özünde kısasa kısas var. Bu nedenle, Zozan’ın ağabeyinin kaçırdığı kız da aşkla yaptığı, ölümü göze aldığı evlilikten boşanmaya (ölümden beter bir durum yörede) mahkum ediliyor Zozan’ın ölümünün ardından.
Bu çocukların insan hakkını düşünen yok. İnsan hakkı kavramı Ağrı Dağı’nın eteklerinde içerik değiştirmiş. Yazısız hukuk mu dediniz? O da nedir? Ben tanımam, tanıyan birlikte büyüdüğüm komşum da olsa onu sevmem. Sürekli ikaz eder, kınarım. Buna, kültür, insan sevgisi, insan hakları, millet sevgisi, vatan sevgisi, din sevgisi, uzay sevgisi, her ne vs diyenleri de lanetlemiş olayım.
Suç işlemeyeceksiniz, çocukları ve kadınları istismar etmeyeceksiniz, her ailede en az 10 çocuk yapıp üreme telaşı yüzünden kadınların sağlığını tehdit etmeyeceksiniz, çocuk istismarına ve ihmaline zemin hazırlamayacaksınız yani sorumlu yurttaş olacaksınız. O zaman, tenim Bulgar köklerimin sorumluluğunda beyaz, gözlerim doğasının yeşilini taklit etmiş ela da olsa, saçıma tavus kuşu takıp, üstüme morlar giyip gezeceğim söz.
Bizde adet gerdana genellikle siyah (çocuklular için), beyaz (genç kızlar için) ya da kırmızı (yeni gelinler için) kurdelaya tutturulmuş altın para takmaktır. Töreye göre evlilik öncesi kız görmeye gidilir, baba kızın rızasını sorar. Baba kızı sevdiğine vermezse kız kaçar. Kaçan kızın babası torun görmeden kızına çeyizini vermez. Vay despot baba vay!... Sizce hangi töre daha akıllı, hangi töre insan sevgisini barındırıyor?
Kültürünüzü sevdiklerim, seveceklerim ...
Ben Doğubayazıt’ın ASLINI çok sevdim. Çok güzel arkadaşlar edindim.
Hep birlikte çok güzel çalıştık, Doğubayazıt'ın çocukları için.
Yorumlar