Milliyetçi olmanın aydınlarımız (!) tarafından kınandığı bir dönemde sonuna kadar milliyetçi duygular içerisinde olduğumu, bunun kafatasçılıkla bir ilgisinin olmadığını beyan edip askerin bir uygulamasından bahsetmek istiyorum.
Türk Silahlı Kuvvetleri, insana değer veren ve engellilerin sosyal katılımı için somut adımlar atan bir kurum olarak karşıma çıktı. Asker, askerlik yapmayı sadece bir görev olarak, kimilerine göre de reddedilebilecek, red edilmeli bir görev olarak görmenin ötesinde bunu bir hak olarak gördüğünü ilan etmişti. Bu kapsamda 10-16 Mayıs 2007 tarihleri arasında “silah altına alınmaları mümkün olmayan engelli vatandaşlarımızın, bu hak ve ödevlerini sembolik olarak yerine getirebilmesi, kısa sürelerle de olsa kışla ortamını yaşayarak bu hazzı tatmasına imkan sağlanması maksadıyla, Türk Silahlı Kuvvetleri'nce temsili askerlik uygulaması” icra edildiğini duymuş muydunuz?
Bu uygulama sonucunda Kara Kuvvetleri, Deniz Kuvvetleri, Hava Kuvvetleri Komutanlıkları ve Jandarma Genel Komutanlığı bünyesinde toplam 77 merkezde 1.582 engelli vatandaşımız bir günlük temsili askerlik yaparak “terhis belgesi” almış.
Askerin diğer toplumsal faaliyetlerini de web sayfalarından takip edebilirsiniz. Onlarca okulun fiziksel yapılanmasını temin ettiklerini, çok yüklü miktarlarda çocuklara eğitimleri için gerekli olan kitap ve kırtasiye gibi yardımlar yaptıklarını, çocuğun boş zamanlarını değerlendirme hakkını gözeterek spor ekipmanları ve kıyafetleri temin ettiklerini, çocuklara oyuncak hediye ettiklerini, ailelere yiyecek yardımları yaptıklarını, köylerde sağlık taramaları yaptıklarını, kültür faaliyetleri gerçekleştirdiklerini …
Bunları yaparken “haydi kızlar okula” yani “haydi vatandaş eller cebe” yapmadıklarını da hatırlatmak isterim. Kurumun damarlarındaki asil kan nedeniyle olsa gerek tüm bunları reklam etmediklerini de, bu yardımları görevleri bildiklerini de vurgulamak gerekli.
İşte engelli yurttaşlarımız da bu hizmetlerin tadına varmış olmalılar kısa ve temsili askerlik dönemlerinde. Askerin düşman olan insana kurşun sıkan kimliğinden başkasını tanımayanlara, aklı o kadar yetmeyenlere duyurmak lazım. Kurumu yıpratmak isteyenlere duyurmak lazım. Yüksek Askeri Şura’nın kararlarına mahkemelerde itiraz edilebilmeli (sivil anayasa) diye çığıranlara bağıra bağıra anlatmak lazım.
Evet, Meclis’de yemin ettiler. Onlara da anlatmak lazım, askere karşı kurşun sıkan adam kardeşimiz değildir. Yemin metnini iyi okumak lazım. Metnin içinde geçen kelimelerde şehitlerimizin kardeşlerimiz olduğunu okuyabilmek lazım. Sivil Anayasa talep edilen tarzda becerilse bile bu memeleketin dağında kimsenin fink atamayacağını bildirmek lazım. Köy evlerinde uyuşturucu imal ettirmenin kansızlık olduğunu çok iyi anlamak gerektiğini anlatmak lazım. Sivil Anayasa bu evlere (imalathanelere) müdahale edilmesini engeller mi? Hiç sanmam. Bu adamlar Devlet’in bu kesimine yatırım yapmasını isterler mi? Hayır. Buralarda Devlet’in yatırımlarında çalışmak yurttaşa yasaklıdır. Devlet’in alacağı vergide gözleri vardır.
Meclis’de yemin ettikten sonra terör örgütüne “onlar da kardeşlerimiz, onları da dağlardan indirmeliyiz” diyenleri samimi bulmadığımı, silahla yapamadıklarını, yapamayacaklarını Anayasa ile yapacaklarını sananları aptal bulduğumu belirtmiş olayım.
Demokrasinin cilveleri var. Laik azınlık statüsüne düşmek de bunlardan biridir. Kabul ama bu memleketi insan hakkı talebi iddialarıyla maddi ve manevi sömürmeye çalışmak bu kapsama girmemektedir. İşte okuduğunuz o yeminde aynen bunlar yazmaktadır.
Unutmayın, Atatürk demişti ki “… hıyanet içinde olabilirler…”.
Yorumlar