Güzel ve Dahi mi?

Show TV’nin; “Çok güzel, etkileyici modayı takip eden genç kız mısınız? Erkelere kadınlara nasıl davranılacağını öğretebilirmisiniz..” çağrısına başvuran genç kızlar, kızlarımız diyemem içim sızlar, Cumartesi akşamı endam gösterdiler. (1.Bu yazıda sürekli kullanılan kız(lar) kelimesi kanalın ilanında yeralması sebebiyle kullanılmaya devam edilmiştir, 2.Çağrıdaki imla hataları kanala aittir.)

Çoğu fotomodel ve oyuncu olduğunu iddia etti. Hepsi lise mezunuydu ve aralarında üniversitede okuduklarını veya mezunu olduklarını söyleyenler de oldu. Ben fotomodel veya oyuncu olsaydım programı çoktan, bu yazıdan önce lanetlemiş olurdum.

10 hafta sürecek programın 100.000 YTL’lik ödülünü almak için yarışacaklarsa da genç olmak dışında vasfı olmayan bu kızların ana hedefinin mümkün olduğunca çok ekranda görünüp piyasayı kızıştırmak olduğu sağır sultan tarafından da anlaşıldı.

Bu kızlar, güzel kızlar olarak lanse edildiler ve İzmir’li olanlara güzellik konusunda ayrı bir atıfda da bulunuldu her zamanki gibi. Programda özellikle İzmir’den güzel kızlar çıkıyor olması İzmir’in havasından mı suyundan mıdır diye konuşulduysa da ben diğer şehirlere göre yüksek olan bu görünürlük oranını İzmir’li kızların piyasada endam etme meraklarına bağladım.

Kızlar bence güzel değildiler. Cinsiyet farketmez, güzelliğin ön koşullarından birinin bireyin ilk görüşte algıladığım zeka seviyesinin en az normal zeka seviyesinde olması ilkemden vazgeçmem. Kızların pek çoğunun halkla ilişkiler mesleğine gönül vermiş olmaları da dikkatimi çekti ve ajansların belli ve odaklı bir bilinçle müşterilere ne gibi bir “halkla ilişkiler” tuzağı hazırladıklarına sizlerin dikkatini çekmek isterim.

Dikkatinizi ve özellikle Başbakanın dikkatini çekmek istediğim bir diğer konu ise bu sadece GENÇ kızların eğitim durumlarıdır. Hep söylüyorum yine sırası geldi, ‘Haydi Kızlar Okula’ da hangi okula? Bu sadece şimdiki Başbakan’dan kaynaklanan bir sorun değil elbette ama topun ağzında şu an o var, bu yazıda ceremesini çekecek haliyle.

Kızlar şu okuldan, bu okuldan mezunum dedikçe adı geçen kurumlar adına çok üzüldüm. Böyle talihsiz reklam mı olur? Düşmanımın başına gelmesin fakat “reklamın iyisi kötüsü olmaz” stratejisi, sektörde akıllı olduklarına inandıklarımız tarafından da benimsenmiştir. Akıllılıkla uyanıklığı karıştırmadım, siz anladınız onu.

Yarışmada güzel (!) kızlara sorulan sorular içimi yaktı, cevaplar, daha doğrusu cevap olmayan kem kümler beni yıktı geçti. Ben bir tek Cem Yılmaz’a gülerim. Eski karikatürcü olmasından kaynaklıdır herhalde, iyi tahlil eder ve noktaya çok kıvamlı giydirir. Bu kızlara gözlerimden yaşlar geldi. Cem Yılmaz kusura bakmasın. Kızları üst düzey buldum. Böyle güldüğümü hatırlamıyorum. Sonradan çok pişman oldum ve üzüldüm tabii ama zaman zaman “let go” yani koyver gitsin durumları yaşanabiliyor. İnsanlık hali.

Seçimin hemen öncesinde bu programı ibret-i alem için seyretmiş olduğunuzu umarım. Türkiye Cumhuriyeti sınırları içerisinde okul bitirdiğini anlatan GENÇler daha Cumhurbaşkanlarının, Başbakanlarının kim olduklarını bilmiyorlar. Bu insanlar da sizin gibi benim gibi sandıkta oy kullanacaklar. Keşke kullanmasalar. Yanlışlar oluyor, meydan başkalarına kalıyor. Keşke geleceğimiz bu GENÇlerin elinde olmasa. Adolf Hitler’i bilmeyen birinin insan haklarını bildiğini umabilir miyiz? Güney doğumuz kan kaynıyorken Irak’ın başkentinin Bağdat olduğunu bilmeyen kadının doğuracağı çocuğa yarınımızdır diyebilir miyiz?

Bu insanlara eğitim veren, bunlara sınıf geçiren eğitimcilere ve mezuniyetlerine çanak hazırlayan eğitim sistemine güvenebilir miyiz? Çocuk ve gençlerin kapasitelerine göre okullar kurmak, kapasitelerine göre eğitim standartları belirlemek nerede kaldı? Öncelikli sorunumuzun İmam Hatip Liseleri açmak olmadığı, aciliyetin farklı kesime yöneltilmesi gerekliliği işte ispatlanmış oldu. Acı bir şekilde.

Avrupa Birliği sevdasıyla önüne gelen herkese diploma, ehliyet veren politikalara lanet olsun. Kimi kandırıyoruz? Sadece kendimizi. Avrupa’nın kanmadığı ayak diremesinden belli.

Turgut Özal’ın, Süleyman Demirel’in, Tansu Çiller’in, Kenan Evren’in, Mehmet Ağar’ın, Bülent Ecevit’in ve diğerlerinin kim olduğunu bilmeden aramızda dolaşan GENÇ kızlar yetiştirdiyse bu memleket, hepimize yazıklar olsun.

Radyo Televizyon Üst Kurulu’na da bir çağrım var. Bu GENÇ kızların Ajlan’dan ne farkı var? Onlar da istismar edilmekteler. Bu rezilliği durdurun. İnsanlara gülmek lazım. İnsan nefsine hakim olamayıp seyrediyor. Bunun ‘seyretmeyin efendim’ i olmaz…

Bu programda çok talihsiz şekilde yeralan GENÇ kızların ailelerine de sesleniyorum, Çocuktan ve Kadından Sorumlu Devlet Bakanımız’a da sesleniyorum, bu çocukların istismar edilmelerine, mağdur edilmelerine izin vermeyin. Sahip çıkın…

Yorumlar

Adsız dedi ki…
Andy Warhol "Herkes 15 dakikalığına şöhret olacak" dedi ve 20. yüzyılı tek cümle ile özetledi. 21. yüzyılda şöhretlik süresi, şöhret olma kanalları değişse de halen geçerliliğini korumakta bu söz.

Özellikle son yıllarda yabancı yapımların Türkiye'ye uyarlanmaya çalışması ile kimi zaman bol, kimi zaman da dar ama hiç bir zaman kültürümüze oturmayan bu çalışmalar sonucunda "şöhret" olan kişilere ne derece yararlı olabildi?

Son günlerde bunu düşünmeden edemiyorum ben de.

Bknz. Ata, Barış Akarsu ve diğerleri...

Şüphesiz bilimsel bir bulgu değil bu öne sürdüğüm ama dedim ya düşünmeden edemiyorum.

O kadar çok bastırılmış, kimliği elinden alınmış, ezilmiş, kimliği yüzünden hor görülmüş bireylerden oluşan bir toplumuz ki nerede bir tv kamerası görülse el sallamaya meyiliyiz. Ne zaman bir pırt-zırt star gorsek katilmaya...

Sizce de birey zamaninda varlığı hissetirilmediğinden mi ihtiyaç duyuyor buna? Yoksa ardında yatan, bizim çıplak gözle göremediğimiz başka şeyler de mi var? Peki o başka şeyler ne?
Unknown dedi ki…
Bu ve benzeri yarışmaların,programların,kasıtlı yapılarak gençliği tek düzeleştirmeye çalışma kampanyası gibi birşey olduğunu düşünmeye başladım artık...
Nedenini bilemiyorum.
Ya belli kesimlerin işine geldiğinden (rayting uğruna)ya da benim genç nesilin bu kadar bilgisiz, bu kadar duyarsız olduğuna inanmak istemeyişimden...
Gerçi geçenlerde yapılan bir araştırmada, Türk gençliğinin yüzde 2'lik bir bölümünün genel seçimlerden bile haberinin olmadığını okuduğumda da aynı şeyleri hissetmiştim...
Genç bir insan olarak, bu görüntü beni çok üzüyor. Ve artık çözümün ne olduğunu da bilmiyorum..
halisdokgoz dedi ki…
Ne dahilik ne güzellik ille de insan olabilmenin ufacık kırıntıları...İnsanoğlunun doğayla mücadelesinde "insan" olarak(!) ve/veya kalabilerek(!) sürdürmesi gerektiği en temel unsurlar gibi gözüküyor...Belki burada vurgulanması gereken bir şekilde insandan ve doğadan uzaklaştırılan toplumdaki yansımaların biraz daha para biraz daha para diyerek herşeyin metalaştırılması...Metalaştırılan ve paraya dönüştürülen kadının toplumsal yaşamdaki konumunu iyice düzeysizleştirip "aptallaştırılma", "duyarsızlaştırılma" ve "tepkisizleştirme" üçleminde bu aşağılama durumunun bile metalaştırılmasını ibretle izliyoruz...Sevgili Tanzer'in yaklaşımı ise çok konuşulacak ama tartışılmayacak(!) bir konuyu net ve açık bir şekilde paylaşması nedeniyle tebrik ediyorum...Bu yazıları yeni ve farklı bir yazarın doğuşu olarak muştuluyorum...
Halis Dokgöz